Etiketler

1 Mart 2012 Perşembe

Yunan adaları 8/4/2010

Yeniden gitmek hiç aklımda yokken annem aaaa amcan görmedi olmaaaas bu seferde amcan için gitmeliyiz diyerekten tatilimizin ortasında bizi yunan adalarına tatile gitmeye ikna etti...

Bu sefer Türk gemisiyle değil Yunan gemisiyle İzmir limanından demir aldık...

3 sene önce pronto tur 'hadi adalara 1-2-3' diye çok başarılı turlar yapmıştı... Ankara feribotumuzla adalara yol alırken komşunun deniz ulaşımını kıskanmış, 3 tarafı denizlerle çevrili bi memleket olarak nassıııı sadece Ankara ve Samsun feribotlarımızdan başka güzel mi güzel gemimiz yok diye hayıflanmıştık...

Mukadderaaaat !

Gemimiz 66 yılında yapılmış olsada feribotlarımıza 5 basar durumdaydı...

MSC ile yolculuk yapmak yine kısmet olmadıysa da bir önceki deneyime göre iyi bir gemiyle 6 gece 5 gün süren bir seyahat yaptık...

Akşam üstü İstanbul'a göre iyi ama komşuya ve dünyaya göre komik limanımızdan ilk durağımız olan Rodos'a doğru yola çıktığımızda, güzelim körfez manzarasının tadını çıkarmayı düşünürken birden tatbikat yapacağımızı söylediler !!!

Hödöööööö !!!

Herkesin kamarasına inip, dolapların üzerindeki can yeleklerini alıp 5. kata gelmelerini istediler...

Ne tatbikatı leeeyn?

Güzelim şehir manzarası dururken, püfür püfür imbat eserken, sevgilim ve ben elimizde dürbünlerle tam mavişehir'in önünden geçerken sevgili göründüüüüüüü fentezisi yapmayı planlamışken...

Töbee töbeee... Olduk... Tipik Türk olarak önce kimse inmek istemedi sonra durmaksızın yapılan anonsların sonucunda herkes indi... Ben annemi ve amcamı bu işle görevlendirip, bacaların arasına saklanıp bane baneeee fentezimi gerçek kılıcam ben yaptım. :)))

Aradan 3 sene geçtiği için tam hatırlamıyor olabilirim ama biz İstanbul çıkışında böyle bir tatbikat yapmamıştık diye hatırlıyorum... Sonuçta Türk gemisiydi, ve Türk'ün ölümü arpadan olurdu... İşte ecnebinin farkı dicem de... Ulan geç körfezi, gel Çeşme açıklarına o zaman ne halt edeceksen et... :)))

Neyse efem, Tatbikat sürerken biz fentezimizi yaptık, bi sürü denizden İzmir fotosu çektim mutlu ve mesuuuut bir şekilde akşam için hazırlanmaya kamaraya indim ve yolculuk başladı...

İlk durak Rodos'ta bu sefer tur almadık... Şans eseri sıcakların ve lodos'un yoğun olduğu bir döneme geldi bizim seyahatimiz... Sevgili amcam malesef sıcaktan dolayı yürüyemeyeceği için bendenizin rehberliğinde geçti Rodos...

Rodos çok kolay bir ada... Limandan iniyorsunuz yürüyerek eski şehre geçiyorsunuz... Ortaçağ kale duvarları korunmuş, geçmişi bire bir hissettiğiniz çok hoş bir yer. Gotik mimari manyağı olarak bendenizi keyiften 4 hatta 8 köşe yapan bir yer...

Daracık taş kaplı, labirentten farksız sokaklarında şövalyelerin izinde bir masal aleminde dolanıyorsunuz...


İlk durağımız, gemide ki kahvelerin amcamın ve benim ağız tadımıza uymayan hafifliğinden ötürü kahveci amca oldu... Gelmeden kısa bir süre önce öldüğünü öğrendiğimiz ton ton Türk kahveci amcanın yokluğunu hissederek buruk bir tatla Türk kahvelerimizi yudumlarken yeni yeni uyanan çarşıyı izledik...

Tam sayıdan emin değilim ama galiba 3000 civarında Türk var Rodos'ta... Ama malesef asimile olmuşlar... Türkçeleri hepsinde tam değil, soyadları değiştirilmiş... Müslüman Türk kökenli Yunanlı tadındalar...

Eski şehirde muhakkak görülmesi gereken yer şövalyeler sarayı... Geçen sefer gezmediğim için bu sefer sabah serinliğinden de faydalanıp amcamı gaza getirip onunla orayı gezdim... Nasıl nefis bir ortaçağ binası... Nasıl şık bir gotik... ahşap tavanlar, zarif gotik kemerler, devasa taş salonlar... Taş dantel olmuş, yerdeki mozaikler sanat eseri... Yaşamaktan keyif alacağım bir mekan... Ama malsef yaşama imkanı yok... Böööö... Ortaçağ ve gotik takıntım zaman zaman ulan keşke o dönemde yaşasaymışım daha mutlu olurmuşum dedirtir...

Eskiyi severseniz Lindos muhakkak görülmesi gereken antik bir kenttir... Bu sefer ben gitmedim... Dağ üzerine kurulmuş, bir sürü antik merdiveni tırmandığınız yorucu ama nefes kesici bir yerdir...

Bu sefer anne ve amcaya rehberlik ettiğimden öğleden sonramı plajta geçirdim... İyi de ettim... Rodos'un denizi nasıl nefis... Plajlar belediye plajıda olsa da nasıl bakımlı... Bizim güzelim ılıca plajının hali onların yanında içler acısı...

1 şezlong ve şemsiye tüm adalarda aynı fiyat 4 euro.

İkinci durağımız Girit'ti... Girit'li Türkler çok fazladır... Paşalarımız, İzmirli aileler... Kökleri ordan olanlar için önemli bir ada...

Girit'e vardığımız gün feci bir sıcak vardı... Zeus'un doğduğu ada olarak kabul edilen adayı gezmek için tur almadık... Amcam dayanamam dedi... annem de antik şehir dolanma modunda değildi bana sen git dediler... Onlara çaktırmadım ama sabah saati olmasına rağmen sıcak banada iyi gelmediğinden yok dedim... Hemen limanın yanında ki gezi trenine binip küçük bir şehir turu attık... Adam başı 12 euro... Gezi sırasında limana yakın bir plajı gözüme kestirdim ve onları gemiye attıktan sonra o plaja gittim... Bizde olsa milletin burun kıvıracağı bi sadelikte plaj... Nasıl sade, şık ve düzenli... Turuncu şezlonglar ve şemsiyeler... Egenin mavisiyle turuncunun uyumu...

Denizi süper... Ancak, bizde deniz hemen derinleşmez... Adalarda 3 adımdan sonra hooop derinlik başlıyor... Başka zaman hayatta yüzemeyeceğim derinliklerde suyun güzelliğinden ve dibin görünmesinden dolayı yüzdüm... Renk renk, çeşit çeşit balıklarla yüzüyorsunuz... Deniz gözlüğü yetmiyor şnorkel niye almadım ben diye hayıflanıyorsunuz...

Bilmeden seçtiğim plaj çok güzel balık restauranlarıyla çevriliymiş... Adaalrda ki ilk ızgara ahtapot keyfimi orda yaptım... Hııııııııııııım nasıl nefis... Nasıl güzel... Atıştırmalık getirdikleri balık yumurtasını ekmeğin üzerine sürüp bi yiyişim vardı ki, ben bile kendime ohaaa Ozy hayatta ilk defa mı yiyosun dedim... Utanmasam 1 porsiyon isteyecektim... :)))

Bizde malesef adalarda ki gibi ahtapot pişirilmiyor... Vardır belki yapan ama onları nasıl bulacaksınız... Çiftlikköyde'ki langusta restaurantta yunan usulü pişiriliyormuş bunun sebebide eskiden rum bir aşçılarının olmasıymış... Yani İstanbul'da bulup yemek zorda İzmir'de bile olmaması ilginç...


3 tarafı denizle çevrili denize sırtı dönük bi milletiz ya... nedim...

Her neyse efem, o gün o kadar sıcaktı ki, deniz bile serinletmedi... Bir kaç defa gemiye dönmek için debelendim ancak sıcaktan iki adım ötemdeki denize bile zor gidebildiğimden bayağı bi orda çakıldım... Öyle böyle değildi hava...

Bi şekilde gemiye dönerken bayılmayı göze alıp 5 civarlarında gaza gelip gemiye dönüp, annemi ve amcamı alıp akşam üstü limana bakan cafelerde ailecek martini keyfi yapmaya gittik...

O la laaa... Namussuz hava tüm gün ayıltıp-bayıltıktan sonra akşam öyle güzel oldu ki, geminin kalkmasına dakikalar kala zorla cafe keyfimizi bırakıp gemiye bindik...

Girit'ten Santorini'ye doğru yola çıkarken gemimizde bir tatsızlık yaşandı... Genç bir kızımız alkolle birlikte ilaç almış... Sabaha karşı tekrar Girit'e dönmek zorunda kalmışız... Ancak lodos lodosluğunu yaptığından çok etkilendik... Öyle böyle değil sallandık... Tabi herkes kamarasında olduğundan, kimse geri döndüğümüzü bilmediğinden gemi bozuldu sananlar-batıyoruz sananlar olmuş... Adalarda hastane olmadığından en büyük hastane Girit'te olduğundan kaptanımız gerekeni yapmış ama gezi bittiğinde hala daha kız komadaydı... Umarım iyileşmiştir ve ailecek sağlıklı ve tam bir şekilde Türkiye'ye dönmüşlerdir...

Gece yaşadığımız zorunlu dönüşten dolayı Santorini'ye geç vardık... Ancak Santorini bize bir güzellik yaptı ve güneşini bulutların arasına saklayıp bol rüzgar yaptı...

Yunan tragedyaları basan bir yayın evi olduğumuzdan amcamla, Zeus bize acıdı diye espirikler yaptık... :)

Santorini volkan kurbanı bir adadır... Yüzyıllar öncesinde müthiş bir patlamayla ortası çökmüş, ama hala kaynamaya devam eden volkanik bir adadır... Ama çok romantiktir... Gerçekten kendinizi Yunan adasında hissettiğiniz, mavi dome'lu kiliselerle dolu, dik yamaçlara inşa edilmiş evleriyle eşi benzeri olmayan bir adadır... Dağ tepesine kar yağmış hissi veren bir manzarası vardır...

Santorini'de liman yok. Gemiler açığa demirliyorlar ve botlarla karaya çıkıyorsunuz... Liman olmamasının nedenini, denizde volkanik kalıntılar var o yüzden gemiler yanaşamıyor ve liman yapılmıyor diye açıklıyorlarda... Gemiler o kadar açığada demirlemiyor aslında... Bizim gibi orta boy gemiler karadaki büyük babalara bağlanıyor... MSC gibi höööh gemiler bizden birazdaha ilerde açıkta demirliyorlar... Biz karaya o kadar yakın demir atıyoruz ki o mesafeye bir iskele yapılabilir aslında... Madem denizin içi tehlikeli o zaman büyük gemiler neden daha açığa demirlemiyor? Yani bunu pek çözemedik... 2 seferdir yapılan açıklamalar beni tatmin etmedi...

Efenim, bu sularda denizaltı araştırmasıda yapılamıyomuş çok tehlikeliymiş...

Yuw madem tehlikeli niye göçtükten sonra bu insanlar geri gelip yerleşmiş, biz niye gemilere doluşup geliyoruz o zaman...

Mukadderaaaat ! Bu konuyu araştıriciiim efendim... Santorini'nin denizindeki durum pek bi ilgimi çeker hale geldi...

Adaya ya teleferikle çıkıyorsunuz ya da eşşeklerle... :)

Ben eşşeklerin kokusuna tahammül edemediğimden bu seferde teleferikle çıktım...

Santorini'de yamaçlarda dolaşacaksınız... İnip-çıkacaksınız... Malesef artık her bina butik otel olduğundan yalan bir yaşamı tadımlıyorsunuz... Ah keşke yaşım elverseydi de 70 sonu 80 başında gelseydim buralara... O zaman böylesine turistik değildi de 12-14 yaşındaki velet olarak zordu gelmem... :p :)))))

Muhakkak görmenizi tavsiye ettiğim köyü Oia... Bambaşka bir tat-keyif... Santorini gündüzleri yakıyor... Akşam üzeri gün batımında nefisleşiyor... orda kalmak gerek ama amaaan ne döküntü bina dediğiniz binada yer alan otelin geceliği 300 euro'dan başlıyor... Biraz sıkıyor yani...

Ben Santorini'de kalabilmek için geçer seferde savunduğum fikri bu seferde savundum: Yok yook armatör bi sevgili bulmak lazım... Ya piyango çıkacak ya da yatlı katlı armatör bi sevgili... :))))

Bu sefer bu görevi anneme ve amcamada verdim... İkinizde armatör bulun !

Amcam armatör hatun varmıdır ki dedi...
Aaaa Onasis'in torunu varya amca...
:))))))

Güneşin bulutların arasında olması ve Zeus'un rüzgarın ayarını kaçırıp güccük bi fırtına göndermesi sebebiyle bu sefer plaj keyfi yapmadım...

Zaten plajı volkanik taşlarla dolu... Çakıltaşına benzer taşlar... Daha ufak ve sarımtırak...

İngilizler Süveyş kanalı yapılırken adada bulunan doğal ponza taşlarını sömürmüşler... Volkanik bir ada olduğundan körümsü taşları görüyorsunuz... 80 yıllarda taş çıkarmak yasaklanmış... İngilizler giderken maden kalıntılarını toplamadan gitmişler ama... Şaşırmadım... :)

Hediyelik eşya stantlarında ponza taşlarının olmasının nedeni böylece açıklığa kavuşuyor... Geyik olacak ama yürürken rastladığınız kayalara ayakalrınızı sürsenizde olur... :ppp

Santori'ni ortasından çökünce bir kaç ada kalıntısıda yapmış... Bir tanesinde hala dumanalr tütüyor üstünden... O adaya volkan yürüyüşleri veya tekne gezileri yapılıyor... Çok istememe rağmen saatler uymadığından tüten dumanları görmeye gidemedim...

Malesef adaya botlarla taşınıyoruz ve botların saat 21.30'dan sonra gemilere yolcu taşıması yasakmış... Geminiz 3 günde kalsa 21.30'dan sonra geminize gidecek bot-kayık bulamıyorsunuz... Tehlikeliymiş efem... Anneyle amcayı telaşta bırakırım diye efendice saat geç olmadan döndüm gemiye... :(

Adanın yolları çok dar ve virajlı... Bir yolcu yoldaki bir kaza yüzünden geç kalınca son dakikada botu yakaladı ve feci fırçalandı... :) Bilginize...

Atlasjet 3 senedir adalara uçuyor... Risk almadan uçarak gidin derim ama o güzelim yamaç otellerinde kalmaya pek ümitlenmeyin... Haaa paranız varsa o la laaaa... :)

Santorini en sevdiğim ada... Böyle olunca ayrılmakta zor oluyor... Gemiden akşam manzarasını seyretmek öyle güzel ki... Birde şansımıza dolunayı orda karşıladık... Nasıl nefis doğdu dağın arkasından... Tarifi olmayan muhteşem bir andı...

Santorini'den Atina'ya yol aldık... Pire limanına demirlediğimizde içiniz istem dışı kıskançlıkla doluyor... O ne güzel bir limandır öyle... Adalar arası sefer yapan bir sürü gemi-feribot-sürat feribotumu desem gemisimi desem yüzen uçak mı desem garip bi yüzen cisim... Çeşit çeşit... Biri yanaşıyor, diğeri gidiyor... Durmayan bir deniz trafiği...

Oy oy oy... Deniz memleketi diye buna denir işte !!!

Yine tur almadık... Benim rehberliğimde Atina turu atılmasına karar verildi verilmesinede, Metro amcamın yürüyeceği mesafede değildi, otobüs durağıda öyle... Bizde eurocuklarımızı artık harcayalım olduk ve türkçe konuşan taksicilerden biriyle sıkı bir pazarlık yapıp, Kıprısımdaki gibin mercedes taksilerden birine kurulup klimanın serinliğinde Atina'ya doğru yola koyulduk...

Taksiciler, hele türkçe bilenler müthiş rehberlik hizmeti veriyorlar... 3 saatlik tur 100 euro... yada 120 gibi bişey... Biz amcam Akrapole çıkamam dediğinden yarım saat bilemedin 1 saatlik tur olacak diye anlaştık ve 40 euro verdik...

Akrapol çok güzel ancak, bilindiği üzere bayağı bi tepede... Taşlar sıcaktan öyle pişiyor ki, çırılçıplak olsanız dahi derinizi yüzmek istiyorsunuz serinlemek için...

Antik dönemden kalma mermer merdivenler hem sıcaktan hemde senelerdir gelen kullanımdan nasıl kaygan... Çok eğlenceli bir şekilde çıkıyorsunuz yukarı... Birde bizde de olsa uygulanmayan ama komşuda uygulanan sıkı kurallar var antik bölgeleri gezerken... Büyük çanta yasak ! Taş maş çalarsın neme lazım diye... O yüzden Atina gezinizde şayet Akrapolü ziyaret edeceksiniz küçük bir çanta alın yanınıza... Komşudaki tüm antik kentler için hatta...

Akrapolü şöyle bi altından amcama gösterip, üniversite ve kütüphane, ilk olimpiyatların yapıldığı statyum ve parlemento binası önünde her saat başı nöbet değişim şovu yapan efsunlu askerleri izleyip ünlü plaka'ya gittik...

Gittik ama nasıl sıcak... Buz gibi frape boğazımdan geçerken ısınıyor... Kaynak halde mideme iniyor... Biraz dolaştık, tavernaları kestirdik falan filan ve Pire'ye geri döndük... Akşam yemeğe plakaya geçeriz dedik ama malesef yapamadık... Sıcak fena çarpttı bizi ve beni gemi sersemliği dediğim bir hastalık sersem etti. Karaya çıktıktan yarım saat sonra sallanmaya başlıyordum. Bu sefer niye böyle oldum bilmiyorum. Ki midem bulanmadı hiç... O kadar sallandık kusmadım etmedim... Ancak gemiden karaya adım atttığımın 30.cu dakaksında aha ahaaa şincik düşücem-bayılacam hisleriyle salınıp salınıp durdum ki Atina'da bu salınım hat saffadaydı... Malesef salınımlarımın izin verdiği ölçüde Pire'de dolandık. Ki Pire çok güzel bir liman şehri... Oy oy ki oy... Bütün koy liman... Onasis'in etkisini Pire'de birebir görüyorsunuz... Adam yoktan var etmiş, yetmemiş ülkesinide kalkındırmış... Onasis bu arada İzmirli'dir... Keşke gitmeseymişte biz kalkınsaymışız... dicem de...

Geçen sefer incik cınkık Atina sefası yaşadığım için bu sefer çok gezip-tozamamak koymadı... Hem zati burnumuzun dibi... Uçarakta, arabaylada, trenlede gelmek kolay...

Son durağımız olan Mikanos'a giderken gemide millet çok heyecanlıydı... Ayyy gay adası... ay çıplakalr plajı... :))) Kediyi ve Türk'ü merak öldürür abi... :))))))

Binbir nazla, ısrarla amcamı ikna edip plaja götürmeyi başardım Mikanos'ta... Yuw vücuduna bi yunan egesi suyu-tuzu deysin diye diye ikna ettim onu... Çok güzel gölgelik şık ve pahallı (belediye burda fiyatları öyle belirlemiş) bir plaja gittik. Adam başı 12 euro... Belediye öyle buyurmuş... Paradise beach'te bile 4 euro olan şey orda niye öyleydi çözemedim... Biraz yürüyüş yapınca gökkuşağı bayrağı dalgalanan bi plajla komşu olduğumuzu görünce cıbıldak erkeklerle komşu olmanın bedeli herhelde bu diye düşündüm... :))))

Mikanos'ta halis muhlis Türk erkeğimi görmeyi özleyeceğim aklıma gelmezdi...

Tayni siliplerle dolanan çift adamlar...

Geçen seferde oy oooy bu bi içim suları karşı cinse kaptırmışız oy ooy olmuştum... Ama öyle böyle değil... herifler nasıl yakışıklı ve taşlar... Yuh hepside erkek sevici !!! Al karşına seyret, tak koluna elalemi çatlat ama malsef yapamıyosun...

Bir erkeğin bir erkeği kesmesine, poposuna öyle böyle değil arzulu bakış atmasına seyirci kalıyorsun...

Bir süre sonra çıplaklıktan, minicik mayolardan taşan alet ve edevatlardan ööğğğ oluyosun ve türk erkeğimin mayosunu özlüyosun.

Hatun milletinde nasıl dekolte giymek dikkat çekmekse onlarda da minnacık mayo giyip popoyu ve şeyi belli etmek dikkat çekici unsur...

Ama yani istediğiniz kadar abazan bi hatun olun, hayatınızda ilk defa görüyo olun, rahibelikten terk olun, bi süre sonra ıııyk geliyo... Jinekolog kıvamına gelip heee popo-pipi diyip geçiyosunuz... :)))

Ama emin olduğum bişi varsa Türk erkeği çıplak hatunlar arasına düşse biz kadınların ııyyykına 10 sene geçse erişmez... :))))))

Öğlene kadar aileyle keyif yapıp onlarla 8 civarında buluşma kararı aldıktan sonra 5.30 civarlarında başlayan eğlenceye gitmek için paradise beach'e doğru yola koyuldum. kliması çalışan eski-püskü otobüslerle 1.40'a beachlere gidiyorsunuz. Sabah 5'e kadar süyor servis... Ancak ya araç kiralayın yada motor... İtalyanlar bizden beter sıra kapmaca canavarı olduğundan sıra-mıra hak getiriyor... Beklemek, yola çıkmaz eziyet oluyor...

Paradise beach 60'lı yıllarda hipiler sayesinde ünlenmiş bir yer. Akşam üzeri parti başlıyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar sürüyor... Millet mayosuyla alkolün dibine vuruyor...

Ben 2 saat kaldım... İçerde İtalyan bir grup vardı... Uğur Dündar görse tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemekten ve sübyancılıktan içeri attırtırdı animallah... :p :)))))))))) Oy oy oy gençlik güzel şey beaaa... Ortalıkta bir sürü 20'lik hatta altı...

Aaaa Türklerim müthişti... Tüm ecnebiler eğlenirken karı-kocalı-bekarı-kadını-erkeği anaaaa bah bah modunda öküzce etrafı kesiyodu ki bende sevgiliye ve eşe dosta göstermek için paparazilik ötesi hatta light pornocu sayılacak çekim çalışmalarıyla o gruba malsef istemeden dahil oldum. :))))

Hoop nerde bikinisinin üstünü açan kız var oraya zoom yap, nerde sallanan güzel tangalı popo var oraya zoom... :)))))

Heee sapıkım... :))

Mikanosun gün batımı harikadır. Ve küçük Venedik'te ki Caprice bardan nefis seyredilir... Tavsiyem olunur...

Bir diğer tavsiyemde rezervasyonunuzu yapan garsona güvenmemenizdir. Gün batımını nefis bir şekilde seyredeceğimiz restaurantta denize sıfır yaptırmış olduğum rezervasyonun yendiğini öğrenince garsona yapmadığım eziyeti bırakmadım. Az cin ve üçkağıtçı değiller... Müşeteri çokmuş efem saklayamamış... Ulan rezerve saatimden 10dk önce gelmişim, geç kalsam anlarım... Neyse yinede nefis ve öetesi deniz ürünleri keyfi yaptık... Gün batımını izledik ve Gün batımını alkışlayan turistlerle eğlendik...

Gün batımını alkışlıyorlar efem... Sebep? Bilmem... Santorini'de de aynı eşsizlikte batıyor ama orda alkış kıyamet yok... Bilemedik... :)))

Mikanos'a 1 gün yetmiyor...
Ne denizine, ne balıklarına, ne de eğlencesine doyabiliyorsunuz...
Ünlü pelikanından bahsetmeyi unuttum... Bar kuşu olmuş bu sefer... Gündüz barın avlusundaydı, akşam sandalyeye tünemiş bulduk onu... :)))

Mikanos AB'den aldığı paralarla yapmaya başladığı limanını hala bitirememiş yuh dedim. 2 senede Çeşme MArina'yı açmış bi millet olarak bu ağırlıkları beni şaşırttı...

Adalara, gezmeye, denize, ahtopatlara doyum olmuyor...

Üşenmeyip Honda'nın motor eğitimine gidersem bu kış ve bu kış ciddi ciddi para piriktirmeyi başarırsam seneye 1 haftalığına gitmek istiyorum Mikanos'a. Tek başınada zevkli geçer ama kafa dengi eğlenceyi sever bir grupla gitmek daha iyi olur... İnşallah maşallah şimdiden alt yapı çalışmalarına başladım efem... Hatta reasürans'ta barı olan arkadaşımı kapat burayı Mikanos'ta açalım diye ikna etmeye çalışıyorum mukadderaaaaaaat, göriciiiz artık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder