Etiketler

1 Mart 2012 Perşembe

Santa Clara: Che

Böylesine yakışıklı, böylesine insan sevgisi olan bir adam...
Santa Clara'da Che'nin mezarında ki müzedeyiz...

Tüm hayatı fotoğraflarla karşımızda...
Çocukluğu, ailesi, devrim öncesi ve sonrası...

Müzeyi gezerken hayatını gözler önüne seren fotoğraflarına bakarken ister istemez aşık oluyorsunuz...
Büyük adam, fikirleri, yaptıkları... Anacak tüm seyahat boyunca bir şekilde hayatta olmamasına rağmen Fidel'den daha fazla hissedilen bir etkisi var... Hayatta olmayan bir adamın karizmasının etkisinde kalıyorsunuz ve fotoğraflarına bakarken birden 'insanlaşıyor' ve siz onu bir 'erkek' olarak görüp ondan etkileniyorsunuz...

Tanrım Che'ye aşık oldum...
Kadınlarını merak ediyorum, nasıl bir aşık olduğunu, onunla oturup sohbet etmenin nasıl bir şey olduğunu... Belkide nasıl öpüştüğünü bile...

Dehşet bir etki... Muhteşem bir karizma... Kadın-erkek fark etmeden kendisine aşık eden bir adam...
Tarifi yok hislerimin...

Ona değmiş insanlar, tanımış insanlar, görmüş insanlar, konuşmuş insanlar ve onunla ölmüş insanlar ne kadar şanslı...

Fotoğraflarındaki bakışları o kadar etkileyici ki...
Büyük bir adam gibi değil...
Afacan bakışlı, durmadan ilginizi isteyen bir oğlan çocuğu/tatlı şımarıklıklar yapan sevgiliniz...
Tanrım çocukluğu ne sevimliymiş...
Ooo bir insan ergenlik döneminde de bu kadar güzel ve yakışıklı olabilir mi?
Aaaa uçakları mı varmış...
Ailesi çok zenginmiş... Arjantin'li zengin bir ailenin iyi eğitimli, gelecek vaat eden yakışıklı oğlu...

Elinde purosuyla çapkın çapkın gülümsüyor...
Yazık çok erken veda etti hayata...

Bir insan nasıl sahip olduklarından vaz geçip başkalarının yardımına koşabilir...
Kendi ülkesi için değil başkalarının ülkesi için...
Bir çıkar beklemeden...

Santa Clara devrimin kazanıldığı yer. Şekerkamışı, tütün ve narenciye gibi tarım ürünleri ve ağır sanayi tesislerine sahip bu kenti Che ele geçirdiğinde Batista her şeyin bittiğini anlıyor ve özel uçağına atladığı gibi Cuba'dan kaçıyor...

Bolivya Dağları'nda öldürülen Che'nin cenazesi yıllar sonra ortaya çıkarılınca, silah arkadaşlarıyla birlikte bu kentte adına yapılan mozoleye gömülüyor...

Muazzam büyüklük ve genişlikteki mozelede Che'nin bence çok ilginç bir heykeli yukardan sizi selamlıyor; sol eli kırık ve askıda bir Che.

Önce müze ziyareti ardından mozoleye giriş yapılıyor... Türk milleti olarak herkes tipik mezarlık beklediğinden benden 'mezarından toprak' isteyenler bile oldu...

Bildik mezar değil... Che'nin mezarı... Çok sade loş bir oda... Yerde 'Eternal' (sonsuz) ateş hem Che hemde devrimde hayatlarını kaybetmişler için yanıyor...

Che ve silah arkadaşlarının kemikleri küçük kutular içinde duvara gömülmüş. Duvar çok hoş bir granitle kaplı... Che'yi silah arkadaşlarından ayıran tek şey onun granitinin üzerine yukardan yansıyan bir yıldız ışığı olması....

İçerde fotoğraf çekmek ve konuşmak yasak. Ancak biz Türkler yine Türklüğümüzü gösterdik ve görevlilerce bir çok defa şşşşşşş diye uyarıldık !

Walla Fidel tüm egosunu bırakıp harika bir şey yaptırtmış... Fidel için yapılacak şeyin bu kadar güzel, estetik ve anlamlı olabileceğini düşünemiyorum...

Son derece etkilenip çıkıyorsunuz mozoleden...

Devrimin kazanıldığı demir yolu anıt parka çevrilmiş... Parka giderken yol üzerinde en insancıl Che heykeli var. İnsan ölçeğinde, üzerinde minnacık çocuklar olan bir heykel... Ona sarılıp poz verirken Che bir kez daha insan oluyor... Ulaşılabilir...

Bambaşka bir etkileyiciliği var... Devrimcilerin gözündeki Che ile benim Che'm biraz hatta biraz değil çoook ama çook zıt kutuplar şeklinde olabilir ama oraya gitmeden, onun izlerini görmeden, koklamadan, hissetmeden anlamanız çok zor demek istediğimi...

Bu kadar önemli ve bu kadar insan...

Aşık döndüm...
Hatıra eşya satan dükkandan aldığım Che fotoğraflarından oluşan takvimden bana ağzında purosuyla muzip muzip bakıyor ve ben hem saçlarını okşayıp hemde saygıyla bakma arası bir dürtüde gidip geliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder