Kubalılar Habana diyor biz Havana...
Alacakaranlıkta oluyor şehirle tanışmamız...
Otobüsümüz otele doğru ilerlerken, herekes uyku mahmuru gözlerle alacalıktan Cuba'yı tanıyacak bir şeyler seçme telaşında...
Otel'in önünde otobüsümüz duruyor, hepimiz bir şekilde umduğumuzdan iyi çıkan binaya keyifle bakıp içeriye doğru yürüyoruz...
Rehberimiz doğruca bara diyor...
????
Hoşgeldin içkisi verecekler !
Hıh uçakta aldığımız alkoller nemden gitmek üzereyken nefis bir zamanlama... :ppp
Ferforje parmaklıkların ardındaki sarı mekana yöneliyoruz...
Arkamızdan müzisyenler...
Oturmamızla içki servisi başlıyor...
Tanrım bu içtiğim şahane şey ne acaba?
Rehber Mojitolarınızı içerken kayıt işlemelriniz yapılacak diyor...
Kimsenin kayıtı taktığı yok... Müzik harika...
Annem çoktan müzisyenlerin yanında tempo tutuyor...
Ben içtiğim şeyin hala Mojito olduğuna inanmayan bir vaziyette barmeni sorguya çekiyorum...
Yemin eeeet, iki gözüm önüme aksın de... Wallahi billahı bu Mojitomu?
Memlekete döner dönmez, en bilmem ne barda bile Mojito diye bize içtirdikleri kolonya suyu yüzünden dava açacağım diyorum!
Tanrııııım gerçek Mojito içiyoruuuuum !!!
Müzik harika, içki harika... Sevgilim bilmem kaçıncı uykusundayken yüzerek mi, koşarak mı nasıl nasıl geliyosan geeel çabuk diye msj atıyorum ona... Rom sever bir adam için cennet Cuba! Yıllarca sevgilisine Rom sevdirmeye çalışıp sevdirememiş bir adamın, Rom'un memleketine gider gitmez dakka bir gol bir Rom'a aşık olan sadakatsiz sevgilisiyim ben ! :))))
Otel 60'lı yılların mimari izini taşıyor... Modern Mimarlık akımının dünyayı kavurduğu yılların izinde... Heybetli-geniş...O yıllara göre çok mu çok katlı ! 25 kat ne demek o yıllar için?
6 asansörlü, 5 yıldızlı otelimizin 22. katındaki odamıza giriş yaptığımızda 'bu otel seskiden Hiltonmuş' diyorum. Anam şöyle bi dönüp bakıyor odaya... Sonra bana...
Dünya Hiltonlarının hepsinde kalmış bir ükelalıkla ettiğim laf aslında mesleğimden dolayı edilmiş bir laf. Banyosu, odaların genişliği, 60'lı yıllarda bu mimari özellikleri Hilton'da görürdün sadece diyorum... Bıraksan mimari ders vereceğim... Annem yeter kes edasında camı aç diyor...
Puuf, mimarların vaaz vermesini niye kimse sevmeezkiii diye söylenerek pencereye gidiyorum...Geniş sürme pencere tüm cepheyi kaplayan fransız balkonuna açılıyor...
Tanrım başlarım mimarlığa... şuraya bak... tüm Havana ayaklarımızın altında...
Hııııım bu koku... Anneeee gel kokla çok farklı kokuyoooo... Ne kokuyo?
Nem-küf dicem ama kötü bi küf kokusu değil... Nasıl tarif etsem hani yaşlı insanların evinde yaşanmışlıkla-küf kokusu olur... Onun gibi bişi... Birazda mazot kokusu... Farklı ama kötü değil... Ne bu?
Tütün ve mazot kokusu bu. Tanrım tüm adayamı yayılmış tütünün kokusu...
Fransız balkonundan, sonsuzluğa giden hissi veren, Atlas okyanusuna bakan irili ufaklı binaların gün batımıyla ortaya çıkan ışıklarıyla Havana nefis ötesi ışıldayan biraz eskimiş kara bir gece elbisesi giymiş olgun ama hala fıstık bir kadın gibi...
Çok şey yaşadım, gördüm, tüm olgunluğuma, acılarıma, yaşanmışlığıma rağmen hala civelekim, hala güzelim... Ve hiç bir şehirde olmayan insanalrı baştan çıkaran-etkileyen kendime has bir kokum var, parfümüm var...
Başımı yukarıya kaldırıyorum ve yazdan beri görmediğim berraklıkta kara bir gökyüzünde yıldızlar güzel kadın Havana'nın tacı gibi parıldıyorlar...
Uzun zamandır ilk defa bir yere karşı böylesine heyecan ve mutluluk duyuyorum...
Cuba sandığımdan da çok etkileyecek beni...
Ertesi sabah kahvaltı salonunun bulunduğu 2. katın lobisinde otelin ve devrimin fotoğraflarla anlatılan hikayelerini incelerken otelin bi zamanlar Latin Amerika'nın en büyük Hiltonu olduğunu öğreniyorum. Ve kendime mesleki genel kültürümden dolayı aferin veriyorum... :) Duvardaki fotoğraflara bakarken tanıdık birisiyle göz göze geliyorum... Mavi gözleriyle Havana'ya bakan Nazım hepimize süpriz oluyor... 61 yılında gelmiş Nazım Cuba'ya... Birde şiir yazmış... Ancak şiirini sadece İspanyolca yazıp koyduklarından okuyamadık, öğrenemedik !!!
Otel gerçekten çok büyük. Zamanında casinosu filan olan, Amerikan rüyasının Cuba'da tatildeykende sürdürüldüğü bir yermiş... Oooo zamanının ne ünlülerini ağırlamış... Ne film yıldızları, ne krallar... Ancak devrimden çok Amerikan ambargosundan nasibini almış... Amerika ambargo koyunca Fidel'de Amerikan şirketlerinin elinde olan herşeyi devletlettirmiş... Zavallı Paris Hiltoncuğuuum mirasındaki bir otelden olmuuuuş... :( :ppp
Otel elden çok iyi geçirilmeden hizmete açılmış... Yapılması gereken çok şey var aslında... 60'lı yılların izlerini her yerinde taşıyan bir binayı zamana uydurmak ciddi para gerektiren bir iş...
Odalar temiz ancak eskilik yüzünden size pis izlenimi uyandırabiliyor...
Asansör korkunuz yoksa ucundan acık asansör korkusuna sahip oluyorsunuz... Tamir konusunda süper yetenekli olan Cubalılar asansörleri elden geçirmişler geçirmesine de aynı asansörlerin yeni akranlarının nasıl çalıştıklarını bildiğinizden ister istemez hopidik hopidik oluyorsunuz... Çok gürültülüler, aşşağıya inerken rollercoasterdamıyım beeeen yarabbim diye içiniz ve bedeniniz aşağıya doğru çekiliyoooo...
Yeme-içme şahane...
İlk sabah oteldeki kahvaltı zenginliği bizi hem çok mutlu etti hemde bu yediklerimizi-içtiklerimizi halk yiyebiliyo mu acaba diye düşünüp üzüldük.
Cuba yeni ve gerçek anlamda ciddi gelir kapısı olan turistlere kesenin ağzını açmış!
Bir tek kuş sütünün eksik olduğu kahvaltı size gösterilen önemi-değeri ve size duyulan ihtiyacı hissetmenizi sağlıyor...
O la laaa...
Zamanında güzel bir otelmiş... Hala daha güzel olabilir ancak çok eski bi mimari... Yani modern mimarlığın saygın örneklerinden değil. Yatın kalkın İstanbul Hilton'u aynı mimar yapmamış çok şükür binşükür diye dua edin ! İzmir Hilton eski Havana Hiltondan daha kötü bu arada...
Ana lobi üzerindeki kubbe çok oryantal... Çok hamam kubbesi özentisi hatta kopyesi... O zamanlar doğal ışık almak için belki başka bir yol-yöntem-tasarım düşünememiş olabilirler ve hamamlarımızdan esinlenmiş olabilirler ancak şu an için zamansız mimariden çok kitch ötesi...
Toplu ulaşım sorun Cuba'da... Otelin giriş kapısının yanındaki taksi görevlisi size ne siterseniz yardımcı oluyor... Küçük bir grup olarak şehir turumu atmak istiyorsunuz size minibüs-taksi buluyor, illa eski araca mı bincem diyorsunuz içinden küfretsede buluyor... Otelin biraz ilersinde portakal durağı var... Portakallar üstü kapalı motosiklet taksiler...
Yürüyerek merkeze eski Havana'ya inmek bayağı zaman alıyor... Yürüyün ama yürüyerek otele dönmeyin...
Havana Libre bayağı yüksek olduğu için ara sokaklara girsenizde başınızı çevirip şöyle bi arkanıza baktığınızda korma kaybolmadın der gibi görünüyor...
Otelde bankada bulunuyor... Ancak otelde kaldığımız 3 gün boyunca bi türlü bankayı kullanamadık. Resepsiyon para çevirme derdinizi ortadan kaldırıyor. Bazen bankadan daha karlı çevrimler oluyor. Tek kusur kaçtan çevirdiğini belgeleyen kağıt vermemesi. Parayı elinize alıp 'hııım yoook şimdi hııım' şeklinde siz kuru bulmaya çalışıyosunuz !!! Eski bankacı bi ananız varsa olay kuruşuna kadar çevirmeye gittiğinden çok mu çok işgence olabiliyor !!!
Anam ya statik dersinde bu kadar zorlanmamıştım yaaaa... Türev de, cosünüs de, sinüs de ama kur hesabı demeee... :p
Otelcik güzel keyifli... 25. kattaki bara çıkmanızı tavsiye ederim. 360 derece Havana manzarası kaçmaaaaz !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder