Etiketler

12 Mayıs 2015 Salı

Bulgarya-Romenya-Bulagarya; Plovdiv :)

Rahat ol okuyucu Bulgaristan-Romanya seferinin son yazısı... :) 
Ülkeye giriş yapmak için tekrar Bulgaristan'a girmek gerekiyordu... 
Bu sefer Romanya'dan Bulgaristan'a gümrük kapısı bekleyişiyle güne başladık!

Yol yapmak güzel de şu sınır kapılarındaki eziyet yok muuuu?!

Bulgaristan ve Romanya arasında sınırı oluşturan Tunacığın üstündeki 'Dostluk' köprüsünden geçerek Rusçuk'a adım attık. 

Köprü güzel bir köprüydü... Arabayla geçiyo olsam durup fotoğraf molası verirdim...

Ruscuk'da Tuna üzerindeki önemli limanlardan. Ülkemizde olmayan nehir gemilerini hiç görmemişler için görebilecekleri bir yer.

Tuna'ya bir kere daha hayran kaldığınız bir nokta. Ne bereketli bir sudur abi! Beslemediği Avrupa ve Balkan ülkesi yok neredeyse! Atalarımız Tuna'ya sevdalıymış... Biz de ata yadigarı sevda besliyoruz amaaaaa Tuna'ya atılan pisliklerle kirletilen Karadeniz yüzünden sevdamız biraz buruk! 

Önümüz de çoook ama harbiden çook uzun bir yol var. Program Plevne sonra Plovdiv! 

Tarih derslerinden bildiğimiz Plevne savaşı için gidip göreceğiz Plevne'yi. Ancak oraya uğramak yolu feci uzatacak! Hem Bulgarlar'da tarihi değiştirmişler, savaşı onlar kazanmışlar gibi bir destan yazıp sergiliyorlarmış...

Dedik ki, ataların savaşları-başarıları candır ama İstanbul'a geç bir saatte dönecek bizlerin canı da candır!!! Hem gidip Bulgar'ın yalan zaferini görmek de acı verecek... Boş verelim, direkt gidelim Plovdiv'e yani Filibe'ye... Olmayan Filibe köftesini bulmak ve yemek için bolca zaman kalsın! ;)

Çoğunluk ok dedi! Öndeki öğretmen hanımların gurubundan 2 hatun, biz hocayız görücez dediler!!! Arka guruptaki tarih öğretmeni, ben tarihçiyken istemiyorken siz dedi?!

Nuh dediler peygamber demediler!
Şimdi yol yapmayı seviyorum... Gezme olsun, görme olsun no problema bana... Her iki fikre de uyarım... Evde ağlayanım yok, işte problem çıkaran patronum yok... Ama Plovdiv'de mimarlığa sevdalı bir rehberle dolanmak daha cazip geliyo!

Abooowwww!!! Otobüste öyle bir kargaşa çıktı kiii!!! Millet birbirini yiyecek!
Rehber, inisiyatif hakkımı kullanıcam dedi, direkt Plovdiv yapıyoruz! Ok ama bu seferde şoförler gprs'siz olduklarından yolu karıştırdılar! Yol uzadı mı!!!! 

Nefis ötesi bir ormanlıktan yol alıyoruz, alıyoruz ama araba da öyle bir negatif enerji var ki biz geçiyoruz arkamızdan yüzyıllık ağaçlar devriliyooo!!! (Devrilmedi canım bişiii raat) 

Kızılca kıyametler eşliğinde Plovdiv'e geldiğimiz de buluşma saatini öğrenip guruptan sıvıştım! Yok bebeğim, o negatif yolcularla rehber mimarlık  sevdalısı olsa da ben almim!

İyiki de almamışım... Eski şehirde dolanırken arkadaşlarımı gördüm! Dünya küçük geyiğiyle keyifim keyif oldu! 

Plovdiv çok güzel bir kent. Gidip görmenizi tavsiye ediyorum. Açık hava müzesi kent. Meriç'in ikiye ayırdığı kent, Antik dönem ve Osmanlı dönemi mimarisiyle sizi dönemden döneme taşıyor... 

Tepedeki Antik tiyatroya, Osmanlı konaklarının olduğu bölgeye muhakkak çıkın. 

Kente tepeden, tiyatronun üstünden bakarak kahvenizi yudumlayın...

Kumar severler için Bulgaristan'ın cennet bir kenti... Haaa kumarhanede zorunlu kıyafet atlet eşofman bu arada!!! :))) Bulgarlar kadar eşofman sever bir millet görmedim ben! :)))

Arkadaşlarımla kahve keyfi yaptıktan sonra, ev yapımı şaraplarına ve domuzcuklarına vurgun olduğum Dayna'ya gidiyorum. Rama'da otelinin çaprazındaki şube. 

Çok sevdiğim dostumun dedesi, eskideeeeen Filibe'nin ağasıymış! Gelip Bursa'ya yerleşmiş ve sonra Bursa'nın Şerif Ağası olmuş! 

Filibe yani Plovdiv bir anlamda benim dostların! :))) Dostlarım dünyayı dolanmış bi buraya gelmemiş!!! Benim sayemde büyük dedelerinin toprağını gezip görüyolar! :)))

Ne hikayeler var... Dedelerinden dinlediler mi acaba? 

Her neyse efem, ilk defa 2014'ün eylül ayında geldiğim ve sevdiğim Plovdiv'de yolu şaşırıp uzatan şöööförlerimiz yüzünden ve gümrük kapısının kalabalık olma ihtimali yüzünden 2 saatçik kalabildik! 

Herkescikler zamanında otobüse geldi, Plevne diye tutturan 2 öğretmen hanım gelmedi!!! Yarım saat onları beklemek zorunda kaldık!

Vakit az diye boğazıma dizilen, domuz sucukları, nefis kuzu şiş ve ev yapımı kırmızı şarap keyfimden bir şey anlamadığıma içimden yanarken millette sesli sesli söylenip duruyordu...

Hatunlar gelip özür dilemek yerine rehbere ayrı bizlere ayrı hakaretlerde bulununca Balkanlar'ın en eğlenceli turu biz olduk!

Senmisin millete çingen çingen diyen! Al sana çingenin alası!!! :)))

Stresli bir yolculukla Kapıkuleye geldiğimizde saat 12'ydi. İstanbul'a varmamız 2. Hatunlar hala daha Plevne Plevne diye söyleniyordu...

Görmediğim toprakları görmek, çocukluk anılarımı tazelemek, sevdiğim yerde yeniden keyif yapmak, mimarlığa sevdalı fotoğrafçı bir rehber tanımak güzeldi. 

Bir daha bilmediğim, internet üzerinden satış yapan bir turla bir yere gidermiyim sorusuna cevabım, son çare o ise olur! 

Yazmayı sever ben güzel hikayeler biriktirdim...
İnsanları seyahatte tanırmışsın...Tanıdık efem, tanıdık... 
Öğrencisi olmayan koca insanlara 'öğrencisiymiş' gibi davranıp, sınıftaki saygıyı bekleyen öğretmenleri tanıdık! 

Çileden çıkıp ben sizin öğrenciniz değilim diye bağıran bey gezinin sonunda bu gezinin sloganı çıkardı!

Ben senin öğrencin diliiiiim tamam mııııı bana bağıramazsıın!!!
Öbür blogta öğrencin değilim başlıklı yazılar bir ara yazılacak... :) 

Gördüklerimden, yediklerimden, içtiklerimden dolayı gülümsemesi bol ancak yolcularından ötürü stresli bir yolculuktu...

Balkanları seviyorum...
Bu kadar yakın olmasını, ha diyince gidebilmeyi, nefis lezzetlerle verdiği keyifi...

Ünlü Bulgar sözüyle bitireyim yazıyı; Hayde haydeeeee başka bi gezginlik yazısında görüşmek üzereee haydeeeeee! ;) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder