Girit gezimi yazmayı bitiremeden, 1 Mayıs için 3. defa Cuba
yerine Bulgaristan ve Romanya turuna gittim. ;)
Wallahi aklımda yoktu bir yere gitmek… Annem, çocukken
gördüğün Romanya’yı görmelisin diye tutturdu ve beni tamam demeden Gezinomi’nin
otobüsle 4 günlük Bulgaristan-Romanya turuna kaydettirdi.!
Gezinomi’yi duymuştum, hatta tur şirketi olan bir
arkadaşımın internet sayfasını adam etmeye kafamı taktığımdan kendilerini
internet üzerinden takip etmişliğim çoktu ama onlarla seyahat cıks!
Perşembe-Pazar klasik 4 günlük seyahatimize yol üstünden
toplanarak başladık. Otobüse bindiğim de otobüs neredeyse fuldü. Anaaam Anadolu yakası sakinleri Avrupa yakasından çok geziyor dedim!
Sadece hostes koltuğunun boş olduğu otobüsümüzle, İstanbul’u
terk edenlerin gece yarısı yarattığı trafik eşliğinde şirin sınır
kapılarımızdan olan Dereköy’e doğru yola koyulduk.
Dereköy’den ilk defa çıktım. Galiba bir gezgin olarak Trakya'daki tüm sınır kapılarını deneyimlemeyi Dereköy ile yaptım! Aaa bir gezgin için
böyle tayni deneyimler önemlidir… Eksik kalmasın bişi… :P
Klasik gümrük işlemleri eziyetinden sonra Bulgaristan’a adım
attık. Günün ilk ışıklarıyla ilk durağımız Nessabar oldu. Nessabar’a giderken
yol manzaramız harikaydı. Gözlerimi kapamamak için çok direndim. Balkanlarda
olduğunuzu her hücrenizle hissettiğiniz orman manzarası harikaydı! Ben
Bulgarları dedeme yaptıkları işkenceden dolayı pek sevmiyorum ama Bulgaristan’da
yol yapmayı çok seviyorum. Bir kere daha ailem izin verse de motorcu olsam
havayı-rüzgarı-doğanın kokusunu hissede hissede şu yollarda yol yapsam diye
düşünürken zzzzz oldum!
Yaşlandım bebeğim artık! Nerdeee o eski proje teslim zamanlarındaki
sabahlamalar, uykusuz yol yapmalar… Uykusuzluğa gelemiyorum artık! Geeençken
limiti çok zorlamışım… :(
Nessabar eskiden bir adaymış… Hala daha bir ada ancak,
karaya yakın bir ada olduğu için kara yoluyla yarım adacık olmuş günümüzde.
Hıristiyanlık alemi için zamanında mühim bir adaymış… Adım
başı kilise dolu. Muhteşem bir yer! Osmanlı sivil mimarisinin nefis örnekleriyle
antik çağdan kalma kilise kalıntılarıyla dolu bir yarım ada!!!
Samsun doğumlu olarak Karadenizli sayılacak bendeniz,
Karadeniz’deki bu tayni adaya vuruldum!
Balıkçılarına, balık restoranlarına, kentsel düzenlemeye, antik kalıntılarına, Osmanlı'dan hatıra kalan mimarisine… Vuruldum!
Balkan turu yapmış olanlar bilirler, Anadolu’da
koruyamadığımız Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örnekleri bu topraklardadır.
Ohrid mimarlar ve mimarlık öğrencileri tarafından görülmesi gereken bir açık
hava müzesidir! Cengiz Bektaş’a Osmanlı’nın evlerini bizim diye satmaya
kalktıkları bir sempozyum hikayesi vardır ki, bizden daha iyi
koruyup-kollamalarına-sahiplenmelerine acı bir örnektir!
Normalde milliyetçi olmayan benim bu topraklarda
milliyetçiliğim tavan yapıyor! Eeee dedelerim bu topraklardan! Tipik bir
Osmanlı torunu-Balkanlıyım! : )))
Sosyal içerik mesajlarımı bırakıp Nessabar’a dönüyoruz efem;
Şans eseri rehberimiz mimarlığa sevdalıydı. Onu dinlemek-öğrenmek pek hoş
olacaktı ancak ilerleyen yazılarda daha detaylı bahsedeceğim diğer yolcular
yüzünden otobüsten inip 5dkcık rehberimizi dinledikten sonra guruptan
sıvıştım!!! Aaaaaa yeter yahuuu! Tek başına gezmeye alışkın bir gezgin için
turmuş-ilgi-alanları farklı eş-dostmuş daral getirttiren bi işkence!
Tarihi geçmişi dinlememiş olsam da sonuçta gezgin bir
mimardım. Az çok ne nedir ne değildir biliyos! Karadeniz’e bakarak ayak üstü
yaptığım kahvaltıdan sonra kendimi adacığın sokaklarına teslim ettim!
Balkanlarda güzel kahve yapılamıyo anacım!!! Kaç paraysa
vermeye razıyım ama cıkıs! Güzel bir kahve içip afyonu patlatamadığımdan klasik
huysuz Ozy homurdanmalarımla hem yarı prof makinem ile hem sosyal medya
takipçilerime anında yayın yapayım diye telefonumla milyon tane fotoğraf
çekmeye başladım.
Çok erken bir saatte, yağmurdan sonra orda olduğumuz için
fotoğraflarım çok nefis olmadı. Işık-açı-gak-guk uğraşamadım.
Adanın Osmanlı izleri taşıyan daracık
sokakları o kadar güzeldi ki 2 saat değil anca tüm gün geçirmem gerekirdi burada! Otur sketch yap! Ama vakit yok! :(
Osmanlı’nın evlerini, Antik kilise kalıntılarını arkamda
bırakıp koştura koştura sahile indim. Karadeniz’de büyüdüm ben! Burası
Karadeniz olamaz canım! Denizle yaşamayı bir biz bilmiyoruz!!! O kayıkların
güzelliği… Karadeniz manzaralı restoranların ‘Karadeniz ürünleri’ yazan
menüleri… Sahile çekilmiş mavi boyalı kayıklar beni Essaouira’ya götürdü… İç
denizde değil okyanus kıyısındayım sanki!!!
Bulgaristan’ın Karadeniz kıyılarını keşfedin derim ben!
Park sorunu yüzünden arabayı satınca, bu kadar burnumuzun
dibindeki güzelliklere anca eşin-dostun arabasıyla yada turla gidebilmek çok
kötü! Hafta sonu ne yapıcam deme al vizeni al arabanı gel!
Beni de al tabiiiii yanınaaaaaaaa ey okuyucuuuu!!!! : )))
Tadı damakta kalan Nessabar’dan Varna’ya doğru yola
koyulduk.
Ex bir kentsel tasarımcı mimar olarak şunu gönül
rahatlığıyla söyleyebilirim ki, Bulgarlar kadar olamamamız büyük utanç olmalı!
Eski kent dokusu korunmuş, AB’den alınan paralarla
restorasyonlar-meydan düzenlemeleri yapılıyor. Neo-klasik bir opera binası var ki,
kaldırım çalışması yapan ustaya al o taşı at kafama demek geliyor içimden!!!
Gezgin olunca ora-bura birbirine benzetiliyor… Bir parkı var
Varna’nın canımı St.Petersburg’a gitmek istetti!!!
Eski kent dokusundan parka çıkıyorsunuz, parktan geçip sahile, büyüdüğüm ama benimkisiyle alakası
olmayan Karadeniz’e!!!
Park bitiyor ve yüksek duvarlar çıkıyor karşınıza!
Ne alaka oluyorsunuz? Eeee sahil nerede… Biraz yürüyünce duvarlardaki
açıklıkları görüyorsunuz… Kafanızı uzatıp şöyle bir içeriye bakınca, bembeyaz
kumsalın üzerinde memleketinizde pek az rastladığınız türden beach cafelerin
olduğunu görüyorsunuz! Anaaaaa ne güzeeeel looo !!!
Palmiyeler, ahşap oturma üniteleri, bar, sahil, kara değil
masmavi ve ‘uysal’(!!!) Karadeniz!
Sahil sizi kendisine çekiyor…
Gel diyor gel…
Gidiyorum…
Sırtımda koca kaplumbağam, ayağımın altındaki beyaz kumlara
bata çıka Karadenizime doğru koşuyorum.
Yüzümde salyalarımın aktığı koskocaman bir gülümseme!
Yok lem burası Karadeniz olamaz walla!!!
Çocukça bir neşeyle sahil boyunca yürüyorum, sonra gözüme
kestirdiğim bir restorana giriyoooor ve vakit keyif yapma vaktidir diyorum.
Buuuz gibi bir Bulgar birası söylüyorum önce… Beyaz kumsala
doğru ayaklarımı uzatıp free wfi eşliğinde çocuksu neşemi sosyal medyalarımda
paylaşmaya başlıyorum…
Karadeniz’e gelip de balık yenmeden olur mu olmaaassss!
Hamsinin gücüğü bizim galiba gümüş dediğimiz balıktan sipariş ediyorum. Etrafımda
Bulgar kedileri, ayaklarım Karadeniz’e uzanmış, ellerimle çıtır çıtır doğduğum denizimin
balıklarını indiriyorum mideme!
Keyfim ala… Arada kentsel tasarımcı yanım durmayıp çizim de
yaptırtıyor bana! Bir yandan da Karadeniz sahillerini adam ettik diyerek mok
etmişlere laflar sokuşturuyorum sosyal medyalarımdan!
İstanbul 1 Mayıs eğlencesine başlarken ben bambaşka bir eğlenceyim!
Keyfim ala iken arka masama turdan bir gurup geliyor!
Güzelim keyfimin içine ediyorlar! Bizim millet sessizce keyif yapmayı bilmiyor!
Henüz benim turdan olduğumu keşfedemedikleri için yediklerime atıp tutuyorlar!
Kızartma güzelmiymiş acaba, balığın içini temizlemişler mi? O şöyle yermiş, bu
şöyle pişirirmiş… Bira içmezmiş! Zıkkımın kökünü iç beaa kadın! Azcık sessiz
yahuuu!!! Eeef midemi bulandırdınız!!! Şeytan kalk kucaklarına kus diyor!!!
Allahtan kucağa mucağa kusmadan otele gitmek için otobüse gitme vakti geldi!
Varna ve çeversi Bulgaristan’ın tatil cennetiymiş. Sezon 15
Mayısta açılacağı için şu an her yer tenhaymış! Biz de Karadeniz için 15 Mayıs
erkendir… Neyse ba nee…
Varna’nın Golden Sands denilen sahil bölgesine doğru
yola koyuluyoruz… Yeşil, yeşil, yeşil her yer yeşil! Ne güzel ülkesin yaaa!!!
Yeşillikler içinde tırmanıyoruz, iniyoruz veee sahildeyiz! Mimari doku pek
şahane değil… Yeni yapılanlar veya elden geçirilenler eh güzellikte. Otellerin önünde yürüyüş yolları ve yolun arkası sahil… Sahil üzerinde bir sürü kafe, çeşit çeşit plaj eğlencelerinin yapıldığı mekanlar…
Odama valizimi attığım gibi kendimi sahile vuruyorum. Yağmur
yok ama hava ısırıyor… Yürüdükçe ısınıyorum. Sahili bizden daha iyi kullanmayı
başarmışlar ancak mimari hatalar çok… Amaaan elin kentsel planlamasından sana
neeee diyip nefiiisss bir domuz çevirmenin önünde duruyorum! Allahım seni yerim
ben! Yerim ama Karadeniz’e gelip, Bulgar’ın kalkanını yemeden olmaz! Domuzcuğa
başka sefere diye göz kırpıp Bulgar birası ve kalkanı eşliğinde keyif yapıyorum.
Fena değildi. Yediğim yerin azizliği de olabilir… Olsun. Dedemin
ruhuna gitmesini dileyerek kalkanı mideme indirip, uykusuzluğa daha fazla
dayanamayacak olan bedenimi otele atıyorum. Saat 10'da Karadenizimin derinden gelen sesi eşliğinde çoktaaaan rüya alemine dalıyorum...
Karadeniz manzaralı odamda gün
doğumuna uyandığımda vakit olsa da sahil de yürüsem diye hayıflanıyorum… Balkonumdan gün doğumunu izlerken sporcu Bulgarlar çoktaaaan sahilde koşuya çıkmış... Onları pek bi kıskanıyorum.... Sahile inip deniz kabuğu toplama arzumu bir dahaki sefere bırakarak kahvaltıya iniyorum....
Amanın!!! Sabah sabah kahvaltı salonunda ciyak ciyak yer tutma savaşları!!!! Gören de denize sıfır bir manzara var sanacak! Manzara; teras ve yol!!!
Türk milleti sukuneti bilmiyor! Ne ara afyonu patlattınız da bu kadar enerjik carlıyosunuz?
Eğitimci okuyucularım çok bozulacak ama turda iki ayrı eğitmen gurup vardı. Ve her iki gurupta ses seviyeleri bakımından eş değer felaketteydiler!!! O sabah bilmiyorduk ama ilerleyen zamanlarda iki guruptan da çook çekecektik biz gurupsuz faniler ve rehberimiz!!!
Yüksek volum eşliğindeki kahvaltıdan sonra yola çıktık. Yol uzun... Bugün yıllar sonra
yeniden Romanya’ya ayak basacağım… Babamın anıları eşlikçim olacak...
Güzel Varna'ya veda ederken, şirket arabasını yurt dışına çıkarmak için gerekli evrakların araştırmasını yapıyordum :) Bir daha arabayla ve annemle...
Şimdilik bay bay Bulgaryaaa....
Gezgin notu: Bulgaristan’da avro her yerde geçmiyor. Para bozdurmanız
gerekiyor. Restoranlar da avro geçiyor ama para üstü kendi paraları ile oluyor.
Romanya’da da avro her yerde yok….
Kısaca bol para bozdurmalı, hangi kağıt parçası hangi
ülkenindi yahuuu şeklinde beyin jimnastiği bol bi gezi oluyor! ;p
Şimdilik bu kadar, Romanya bi sonraki yazı olcik inş. Mşl. :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder