Etiketler

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Bulgaristan-Romanya 1. tefrikaaaaa

Girit gezimi yazmayı bitiremeden, 1 Mayıs için 3. defa Cuba yerine Bulgaristan ve Romanya turuna gittim. ;)

Wallahi aklımda yoktu bir yere gitmek… Annem, çocukken gördüğün Romanya’yı görmelisin diye tutturdu ve beni tamam demeden Gezinomi’nin otobüsle 4 günlük Bulgaristan-Romanya turuna kaydettirdi.!

Gezinomi’yi duymuştum, hatta tur şirketi olan bir arkadaşımın internet sayfasını adam etmeye kafamı taktığımdan kendilerini internet üzerinden takip etmişliğim çoktu ama onlarla seyahat cıks!

Perşembe-Pazar klasik 4 günlük seyahatimize yol üstünden toplanarak başladık. Otobüse bindiğim de otobüs neredeyse fuldü. Anaaam Anadolu yakası sakinleri Avrupa yakasından çok geziyor dedim!

Sadece hostes koltuğunun boş olduğu otobüsümüzle, İstanbul’u terk edenlerin gece yarısı yarattığı trafik eşliğinde şirin sınır kapılarımızdan olan Dereköy’e doğru yola koyulduk.

Dereköy’den ilk defa çıktım. Galiba bir gezgin olarak Trakya'daki tüm sınır kapılarını deneyimlemeyi Dereköy ile yaptım! Aaa bir gezgin için böyle tayni deneyimler önemlidir… Eksik kalmasın bişi… :P

Klasik gümrük işlemleri eziyetinden sonra Bulgaristan’a adım attık. Günün ilk ışıklarıyla ilk durağımız Nessabar oldu. Nessabar’a giderken yol manzaramız harikaydı. Gözlerimi kapamamak için çok direndim. Balkanlarda olduğunuzu her hücrenizle hissettiğiniz orman manzarası harikaydı! Ben Bulgarları dedeme yaptıkları işkenceden dolayı pek sevmiyorum ama Bulgaristan’da yol yapmayı çok seviyorum. Bir kere daha ailem izin verse de motorcu olsam havayı-rüzgarı-doğanın kokusunu hissede hissede şu yollarda yol yapsam diye düşünürken zzzzz oldum!

Yaşlandım bebeğim artık! Nerdeee o eski proje teslim zamanlarındaki sabahlamalar, uykusuz yol yapmalar… Uykusuzluğa gelemiyorum artık! Geeençken limiti çok zorlamışım… :( 

Nessabar eskiden bir adaymış… Hala daha bir ada ancak, karaya yakın bir ada olduğu için kara yoluyla yarım adacık olmuş günümüzde.

Hıristiyanlık alemi için zamanında mühim bir adaymış… Adım başı kilise dolu. Muhteşem bir yer! Osmanlı sivil mimarisinin nefis örnekleriyle antik çağdan kalma kilise kalıntılarıyla dolu bir yarım ada!!!

Samsun doğumlu olarak Karadenizli sayılacak bendeniz, Karadeniz’deki bu tayni adaya vuruldum!
Balıkçılarına, balık restoranlarına, kentsel düzenlemeye, antik kalıntılarına, Osmanlı'dan hatıra kalan mimarisine… Vuruldum!

Balkan turu yapmış olanlar bilirler, Anadolu’da koruyamadığımız Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örnekleri bu topraklardadır. Ohrid mimarlar ve mimarlık öğrencileri tarafından görülmesi gereken bir açık hava müzesidir! Cengiz Bektaş’a Osmanlı’nın evlerini bizim diye satmaya kalktıkları bir sempozyum hikayesi vardır ki, bizden daha iyi koruyup-kollamalarına-sahiplenmelerine acı bir örnektir!

Normalde milliyetçi olmayan benim bu topraklarda milliyetçiliğim tavan yapıyor! Eeee dedelerim bu topraklardan! Tipik bir Osmanlı torunu-Balkanlıyım! : )))

Sosyal içerik mesajlarımı bırakıp Nessabar’a dönüyoruz efem; Şans eseri rehberimiz mimarlığa sevdalıydı. Onu dinlemek-öğrenmek pek hoş olacaktı ancak ilerleyen yazılarda daha detaylı bahsedeceğim diğer yolcular yüzünden otobüsten inip 5dkcık rehberimizi dinledikten sonra guruptan sıvıştım!!! Aaaaaa yeter yahuuu! Tek başına gezmeye alışkın bir gezgin için turmuş-ilgi-alanları farklı eş-dostmuş daral getirttiren bi işkence!

Tarihi geçmişi dinlememiş olsam da sonuçta gezgin bir mimardım. Az çok ne nedir ne değildir biliyos! Karadeniz’e bakarak ayak üstü yaptığım kahvaltıdan sonra kendimi adacığın sokaklarına teslim ettim!

Balkanlarda güzel kahve yapılamıyo anacım!!! Kaç paraysa vermeye razıyım ama cıkıs! Güzel bir kahve içip afyonu patlatamadığımdan klasik huysuz Ozy homurdanmalarımla hem yarı prof makinem ile hem sosyal medya takipçilerime anında yayın yapayım diye telefonumla milyon tane fotoğraf çekmeye başladım.

Çok erken bir saatte, yağmurdan sonra orda olduğumuz için fotoğraflarım çok nefis olmadı. Işık-açı-gak-guk uğraşamadım. 
Adanın Osmanlı izleri taşıyan daracık sokakları o kadar güzeldi ki 2 saat değil anca tüm gün geçirmem gerekirdi burada!  Otur sketch yap! Ama vakit yok! :(

Osmanlı’nın evlerini, Antik kilise kalıntılarını arkamda bırakıp koştura koştura sahile indim. Karadeniz’de büyüdüm ben! Burası Karadeniz olamaz canım! Denizle yaşamayı bir biz bilmiyoruz!!! O kayıkların güzelliği… Karadeniz manzaralı restoranların ‘Karadeniz ürünleri’ yazan menüleri… Sahile çekilmiş mavi boyalı kayıklar beni Essaouira’ya götürdü… İç denizde değil okyanus kıyısındayım sanki!!!

Bulgaristan’ın Karadeniz kıyılarını keşfedin derim ben!
Park sorunu yüzünden arabayı satınca, bu kadar burnumuzun dibindeki güzelliklere anca eşin-dostun arabasıyla yada turla gidebilmek çok kötü! Hafta sonu ne yapıcam deme al vizeni al arabanı gel!

Beni de al tabiiiii yanınaaaaaaaa ey okuyucuuuu!!!! : )))

Tadı damakta kalan Nessabar’dan Varna’ya doğru yola koyulduk.
Ex bir kentsel tasarımcı mimar olarak şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, Bulgarlar kadar olamamamız büyük utanç olmalı!
Eski kent dokusu korunmuş, AB’den alınan paralarla restorasyonlar-meydan düzenlemeleri yapılıyor. Neo-klasik bir opera binası var ki, kaldırım çalışması yapan ustaya al o taşı at kafama demek geliyor içimden!!!

Gezgin olunca ora-bura birbirine benzetiliyor… Bir parkı var Varna’nın canımı St.Petersburg’a gitmek istetti!!!

Eski kent dokusundan parka çıkıyorsunuz, parktan geçip  sahile, büyüdüğüm ama benimkisiyle alakası olmayan Karadeniz’e!!!

Park bitiyor ve yüksek duvarlar çıkıyor karşınıza!
Ne alaka oluyorsunuz? Eeee sahil nerede… Biraz yürüyünce duvarlardaki açıklıkları görüyorsunuz… Kafanızı uzatıp şöyle bir içeriye bakınca, bembeyaz kumsalın üzerinde memleketinizde pek az rastladığınız türden beach cafelerin olduğunu görüyorsunuz! Anaaaaa ne güzeeeel looo !!!

Palmiyeler, ahşap oturma üniteleri, bar, sahil, kara değil masmavi ve ‘uysal’(!!!) Karadeniz!
Sahil sizi kendisine çekiyor…
Gel diyor gel…
Gidiyorum…
Sırtımda koca kaplumbağam, ayağımın altındaki beyaz kumlara bata çıka Karadenizime doğru koşuyorum.
Yüzümde salyalarımın aktığı koskocaman bir gülümseme!
Yok lem burası Karadeniz olamaz walla!!!
Çocukça bir neşeyle sahil boyunca yürüyorum, sonra gözüme kestirdiğim bir restorana giriyoooor ve vakit keyif yapma vaktidir diyorum.
Buuuz gibi bir Bulgar birası söylüyorum önce… Beyaz kumsala doğru ayaklarımı uzatıp free wfi eşliğinde çocuksu neşemi sosyal medyalarımda paylaşmaya başlıyorum…

Karadeniz’e gelip de balık yenmeden olur mu olmaaassss! Hamsinin gücüğü bizim galiba gümüş dediğimiz balıktan sipariş ediyorum. Etrafımda Bulgar kedileri, ayaklarım Karadeniz’e uzanmış, ellerimle çıtır çıtır doğduğum denizimin balıklarını indiriyorum mideme!

Keyfim ala… Arada kentsel tasarımcı yanım durmayıp çizim de yaptırtıyor bana! Bir yandan da Karadeniz sahillerini adam ettik diyerek mok etmişlere laflar sokuşturuyorum sosyal medyalarımdan!

İstanbul 1 Mayıs eğlencesine başlarken ben bambaşka bir eğlenceyim!
Keyfim ala iken arka masama turdan bir gurup geliyor! Güzelim keyfimin içine ediyorlar! Bizim millet sessizce keyif yapmayı bilmiyor! Henüz benim turdan olduğumu keşfedemedikleri için yediklerime atıp tutuyorlar! Kızartma güzelmiymiş acaba, balığın içini temizlemişler mi? O şöyle yermiş, bu şöyle pişirirmiş… Bira içmezmiş! Zıkkımın kökünü iç beaa kadın! Azcık sessiz yahuuu!!! Eeef midemi bulandırdınız!!! Şeytan kalk kucaklarına kus diyor!!!

Allahtan kucağa mucağa kusmadan otele gitmek için otobüse gitme vakti geldi! 
Varna ve çeversi Bulgaristan’ın tatil cennetiymiş. Sezon 15 Mayısta açılacağı için şu an her yer tenhaymış! Biz de Karadeniz için 15 Mayıs erkendir… Neyse ba nee… 
Varna’nın Golden Sands denilen sahil bölgesine doğru yola koyuluyoruz… Yeşil, yeşil, yeşil her yer yeşil! Ne güzel ülkesin yaaa!!! Yeşillikler içinde tırmanıyoruz, iniyoruz veee sahildeyiz! Mimari doku pek şahane değil… Yeni yapılanlar veya elden geçirilenler eh güzellikte. Otellerin önünde yürüyüş yolları ve yolun arkası sahil… Sahil üzerinde bir sürü kafe, çeşit çeşit plaj eğlencelerinin yapıldığı mekanlar…

Odama valizimi attığım gibi kendimi sahile vuruyorum. Yağmur yok ama hava ısırıyor… Yürüdükçe ısınıyorum. Sahili bizden daha iyi kullanmayı başarmışlar ancak mimari hatalar çok… Amaaan elin kentsel planlamasından sana neeee diyip nefiiisss bir domuz çevirmenin önünde duruyorum! Allahım seni yerim ben! Yerim ama Karadeniz’e gelip, Bulgar’ın kalkanını yemeden olmaz! Domuzcuğa başka sefere diye göz kırpıp Bulgar birası ve kalkanı eşliğinde keyif yapıyorum.

Fena değildi. Yediğim yerin azizliği de olabilir… Olsun. Dedemin ruhuna gitmesini dileyerek kalkanı mideme indirip, uykusuzluğa daha fazla dayanamayacak olan bedenimi otele atıyorum. Saat 10'da Karadenizimin derinden gelen sesi eşliğinde çoktaaaan rüya alemine dalıyorum...

Karadeniz manzaralı odamda gün doğumuna uyandığımda vakit olsa da sahil de yürüsem diye hayıflanıyorum… Balkonumdan gün doğumunu izlerken sporcu Bulgarlar çoktaaaan sahilde koşuya çıkmış... Onları pek bi kıskanıyorum.... Sahile inip deniz kabuğu toplama arzumu bir dahaki sefere bırakarak kahvaltıya iniyorum.... 

Amanın!!! Sabah sabah kahvaltı salonunda ciyak ciyak yer tutma savaşları!!!! Gören de denize sıfır bir manzara var sanacak! Manzara; teras ve yol!!! 

Türk milleti sukuneti bilmiyor! Ne ara afyonu patlattınız da bu kadar enerjik carlıyosunuz? 
Eğitimci okuyucularım çok bozulacak ama turda iki ayrı eğitmen gurup vardı. Ve her iki gurupta ses seviyeleri bakımından eş değer felaketteydiler!!! O sabah bilmiyorduk ama ilerleyen zamanlarda iki guruptan da çook çekecektik biz gurupsuz faniler ve rehberimiz!!! 

Yüksek volum eşliğindeki kahvaltıdan sonra yola çıktık. Yol uzun... Bugün yıllar sonra yeniden Romanya’ya ayak basacağım… Babamın anıları eşlikçim olacak... 

Güzel Varna'ya veda ederken, şirket arabasını yurt dışına çıkarmak için gerekli evrakların araştırmasını yapıyordum :) Bir daha arabayla ve annemle... 

Şimdilik bay bay Bulgaryaaa....

Gezgin notu: Bulgaristan’da avro her yerde geçmiyor. Para bozdurmanız gerekiyor. Restoranlar da avro geçiyor ama para üstü kendi paraları ile oluyor.

Romanya’da da avro her yerde yok….
Kısaca bol para bozdurmalı, hangi kağıt parçası hangi ülkenindi yahuuu şeklinde beyin jimnastiği bol bi gezi oluyor! ;p

Şimdilik bu kadar, Romanya bi sonraki yazı olcik inş. Mşl. :)) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder