Himalayaların beyaz karlı
tepeleriyle flört ede ede Nepal’in başkenti Katmandu’nun Tribhuvan havalimanına
indiğimizde saatler 11’i gösteriyordu…
İndiğimiz havalimanının dünyanın
en riskli havalimanlarından olduğunu bilmiyorduk… Piste yaklaşma dağlar arasından
yapıldığı için sinyaller bozulduğu için pilotlar aletli yaklaşma
yapmıyorlarmış. Hassaslığı daha düşük olan Vor Dme ile yaklaşma yapıyorlarmış…
Coğrafi konum sebebiyetiyle sis
eksik olmadığı için her zaman tek seferde iniş de mümkün olmuyormuş… Pas geçmeler
filan…
Uuuw beybiiii maceraya gel!
Gitmeden önce havalimanının
internet sayfasına girip meraktan bakmıştım ama teknik bilgilere hayır…
İyiki bakmamışım! Uçma korkusu
olmayan ben inişte tırsabilirdim! : ))
Güneşsiz gri bir hava bizi
karşılamıştı…
Alçalma sırasında gördüğüm yeşil
alanlar bana Moskova’yı çağrıştırmıştı… İşte çok gezince dünyanın dört bir
yanını bir birine benzetip duruyorsun!
Uçağın penceresinden gözüken
yeşillikler güzeldi ama oğlan evlenirse evin üstüne bi kaaat daaa çıkarız
mantığında duran betonarme binalar neydi allah aşkına!?!?!
Ah betonarme icaaad edildi
mertlik bozuldu!
Bi mimar olarak günümüzdeki en
temel inşa malzemesine ıııyk diye yaklaşmam biraz mesleki bir ihanet
sayılabilirdi ama yıllardır filmlerden, belgesellerden, fotoğraflardan kafamda
kurgulamış olduğum Nepal’i kuşbakışı göremeyince ister istemez hayıflandım
tabiî ki…
Betonarmeye rağmen yüzümde
mutluluk vardı… Her yerde beton yığını yoktuuur canım, sakin…
Apronda ilerlerken, camdan
görünen maymunlar beni şoke etti!
Aaaaaaaa havalimanında maymuuun
var?!?!
Maymun göreceğimizi biliyordum
ama havalimanında, çatıda…?!?
Yok artık!
Sevgiliye dönüp, onu çekiştire
çekiştire maymunlara baaak, maymunlara bak diye sevinçten hala bağlı olan
kemerimin izin verdiği ölçüde koltuğumda zıplarken, olgun sevgilimin
heyecansızlığı beni gıcık etti!
İner inmez bi maymun atlasın
boynuna inş mşllah da saçını başını yolsuuun! :ppp (Teyzem beni çocukluğumdan
beri maymunum diye sever… Bi maymuncuk olarak ben de sevgilimin saçını başını
yolabilirimdim ama benim yerime gerçeklerinin yapması daha eğlenceli olurdu!
Hiho hooyt! :pp)
Oooolm dünyanın çatısına
geldiiik, maymun dolu bi havalimanındayııııssss, Nepaldeyiiiiissssss, ee hadi
biraz bi heyecan!
Gri gözlerinde bir mutluluk
ışıltısı yanıp söndü o kadar!
Biri yerinde duramayan çok heycanlı
diğeri hiç heycansıssss, iki tip… Hadi bakalım çok eğlenceli olcak halimiz…
Neyse macera dolu 10 günlük
gezinin ilk ayağı olan Nepal başlasın…
Yuppiiiiiiiiiiii
Nepaldeyiiiiiiiiiiiim!!!
Nepal vizesi kapıda alınıyor…
Gelmeden önce tur şirketimiz bizim için doldurup vermişti o formları… 25
dolarla birlikte, bir fotoğraf ile formunuzu uzatıyorsunuz ve kısa dönemli
izninizi size veriyorlar… Aman bu topraklarda her türlü kağıdı-belgeyi
saklamanız gerekiyor!
Ve bu bölgede kadın ve erkek
kontrollerden geçerken ayrılıyor!!! Haremlik-selamlık şeklinde…
Valizinizi aldınız hadi
havalimanından çıkalım diye bir şey de yok!
Biniş kartınızla valizinizin
üstündeki etiketi kontrol etmeden sizi havalimanından çıkarmıyorlar!!!
Ben normalde biniş kartıma çok
sahip çıkmam… Oraya buraya tıkarım, unuturum bi yerlerde… Allahtan o gün,
saklayasım tutmuş! Büyük ihtimalle yolculukla ilgili dönünce yapmayı
planladığım kolaj çalışması için sakladım onu… Yoksa guruptan valizinin
kendisinin olduğunu ıspatlayamayan tek kişi olup havalimanında mahsur
geçirecektim günlerimi… : ppp
Valizlerimizi almak için alana
gittiğimizde gördüğüm karışıklık beni ürküttü!
Tenleri, yüz hatları farklı bir
sürü insan…
Dağa çıkmaya gelmiş Avrupalı genç
dağcılar…
Tur şirketlerinin şaşkın şaşkın
bakınan kurbanlık koyun gibi duran gezginleri…
İlginç kıyafetli yerel halk…
Alan azlığından 3 uçağın
valizlerinin aynı yerden çıktığı bandın önünde valizlerimizi beklerken
ezilmemeye çalışmak…
İlgimi çekti, yerli halk
valizleri tekerlekli olsa da valiz taşıma araçlarını kullanmayı seviyor… Zaten
dar ve kalabalık olan alan o araçlarla ezilme tehlikesi yaşamanıza neden
oluyor.
(Tam bu satırları yazarken
Katmandu havalimanında bir uçağın düştüğü haberi geldi. Çok üzücü…)
Valizlerimizi belgelerimizle
bizim olduğunu ispatladıktan sonra dışarıya çıkıyoruz.
Rehberimizin bizleri toparlamaya
çalışırken biz şaşkın ve meraklı gözlerle etrafı inceleyerek yürüyoruz…
Tanrım kendi içinde nasıl
olduğunu anlayamadığım bir düzen barındıran kaos var!
Arabalar, insanlar, kornalar…
Puslu gri bir hava, toz…
Allahım nereye geldik!
Yeni yerler, yeni kültürler, yeni
coğrafyalar ve insanlar keşfetmeyi sever ben bir an için ürküyorum. Nepal’e
gelmesemiydik?
Olm otobüse gidene kadar en az
iki defa ezilme tehlikesi atlattım ve allahım bu toz ne?
İlk günün planı tüm gece uçmuş
bizleri daha fazla sersem etmicek şekilde güya ama ilk gece şehirde kalmicaz…
Dulikel bölgesinde bir dağ otelinde konaklayacağız. Ve oraya büyük valizler
çıkamıyor! Valizlerimiz bir gece sonra kalacağımız şehirdeki otele gönderilecek.
Biz gelmeden önce hazırlayıp valizimize koyduğumuz bir gecelik eşyalarımızı
alıp otobüsümüze binip şehir turuna çıkacağız ve ordan dağdaki otelmize…
Havalimanının içinde valizleri
açma şansımız olmadığından, tozlu otopark alanının içinde yayılacağımız kadar yer
olmadığından alt-alta üst üste, ezilmemeye çalışarak açılan bir sürü valiz!
Pijama, banyo malzemeleri, su ve
Ayşe Arman’dan esinlenerek ilk gün öğlen yemeğimiz olarak aldığım simitler ve
meyve suları… Hepsini düzgün bir şekilde paketleyip valize koyduğumdan valizi
açmamla çıkarmam bir oluyor ama halimiz o kadar komikki!!!
Tamam hepimiz gezginiz, aramızda
kokoş bir tip yok ama yani bu iş otoparkta mı yapılmalıydı? Valizlerimizin
içini otopark da Katmandu ahalisine beyan etmeseydik olmazmıydı?
Giysiler sırt çantasına konup
uçağa da alınabilir ey sevgili ve meraklı okuyucu ancak biliyosunuz artık sıvı
uygulaması var. İhtiyacınız olan her şeyi tini mini boy yanınıza almanız pek
mümkün olmuyor… O yüzden o valiz açılmak zorunda kalıyor… İndiğimiz ilk an tam
anlamıyla gezginlik-seyyahlık deneyimi yaşadık…
Sevgilim macera istiyordun al sana
macera dedi ben de ona ben sadece Hindistan istiyodum sen Nepal-Hindistan
istedin dedim… :))
Anaaam donları etrafa şaçmadan,
valize toz dolmadan çabuk çabuk.. : )))
Valizlerimize 1 geceliğine veda
edip, sırt çantalarına, el çantalarına tıkıştırdığımız 1 gecelik eşyalarımızla
otobüsümüze bindik ve turumuz başladı…
Sevgili rehberimiz ülke hakkında
bilgi verirken kimse onu dinlemiyor, kendi içinde düzeni olan kaostan sıkışmış
trafikten nasıl kurtulup da havalimanından çıkacağımızı düşünüyorduk…
Cıks bu trafik açılmaz diyorsunuz
sonra nasıl oluyorsa oluyor düğüm çözülüyor!
İlk günün programı Paşupatinat ve
sonra otelimizin olduğu Dulikel’e yolculuk…
Şimdi sevgili okuyucu, gitmeden
tur programındaki yerleri internetten araştırmış ve okumuş olsam da, neyle
karşılaşacağımı az-çok tahmin etsem de bazı şeyler maaaalesef kanlı-canlı
görmeden algılanamıyor, tahmin edilemiyor…
İlk durağımız 5. yy da inşa edilmiş
Paşupatinat, Hindistan’daki Varanasi gibi kutsal bir Hindu haç yeri…
Asyadaki en önemli 4 dini
mekandan biriymiş. Hinduların sevgili tanrısı Şiva’nın iyicil bir biçimine
adanmış, Bagmati nehri kıyısında, Pagoda mimarisinin nefis bir örneği…
Ana beyaz tapınağın etrafında,
başka Hindu ve Budist tanrılarına adanmış bir sürü tapınaklarla çevrelenmiş kutsal
bir yer. Tam 492 tane tapınak var!!!
Şimdi gitmeden bu bölgedeki
insanların ölünce yakıldığını biliyorduk da dakka bir gol bir, en önemli
tapınağa götürülüp geldiğimiz yere gözlerimiz daha alışamamışken ölü yakma
ritüelini göstertip şok etkisiyle hoooooşgeldiniiiz yani namaaaste biraz hard
kaçtı abi!!!
Allahım, nehrin karşısında küçük tapınakçıkların
arsında yürürken, karşıdan yükselen dumanlar, çalan çanlar, ağlama sesleri,
ayağının altında anaaam saldırır mı diyerek ürkerek yürümene neden olan
maymunlar…
Hello Nepal!
Hello Hinduizm, Budizm...
Ooo my goood!
Bi kültür şoku…
Bi kal gelme hali…
Ooo hebele kübele…
Yani neyle karşılaşacağını bilmek
ayrı karşılaşmak ap ayrı!
Rehberimiz anlatıyor bi şeyler
ama ben vücut orda ruh ve kafa bedenden ayrılmış alanın üstünde uçuşta,
keşifte, anlama ve özümseme de…
Duman, toz…
Neden herkesin maske ile gidin
dediği ortaya çıkıyor!
Hastalık kapmamak için değil
tozu, külü yutmamak içinmiş!!!
Muson zamanı yükselen nehir şu an
onlar için neden önemli olduğunu anlayamayacağınız bir yükseklikte…
Suyun rengi çamur rengi…
Nesi kutsal olm bunun?
Sular yükseldiğinde görünmez olan
basamaklar şimdilerde gözüküyor…
Ayinlerin yapıldığı karşı tarafa
geçmeye izniniz yok…
İçimdeki keşfedici yasak
dinlemeyip karşı tarafa geçmek istiyor ve gat denilen basamaklarda yürümek
hatta oturmak istiyor…
Görünen manzaraya alışmak hemen
kolay olmuyor…
Bir süre fotoğraf çekemiyorum…
Bir yandan çok ilginç, her şeyi
fotoğraflamak, vidyoya çekmek ve dünyayla paylaşmak istiyorum diğer taraftan
ölümün soğukluğunu hissedip, kaybın acısını duyumsayıp saygıyla kıpırdamadan
durmak istiyorum…
Karşılarında, aramızda bizi
ayıran nehrin mesafesi ile dururken birçok duyguyu aynı anda yaşıyorum…
Nefesimi tutacak kadar kutsal bir
şeye şahit olup kıpırdamadan durmak isterken öte yandan da bu güne kadar
okuyup, belgesellerde gördüğümüz şeyin canlı halini sosyal medyalarımdan dünyaya
beyan etmek…
Kızım sen ailenden biri ölünce,
onun öldüğü odayı bırak bi daha o eve adım atmayan bi yaratıksın şimdi gelmiş
burada bi cep telefonuyla bi fotoğraf makinenle zooom üstüne zooom!
Psikopatmısın lem?
Tam bunu düşünürken gözüme bi şey kaçıyor!
Hııh diyorum bi Nepal
rahmetlisinin külünün gözüme girmesi eksikti!!!
Bir yanım ciyak ciyak ciyaklamak
isterken diğer yanım ağır başlı bir şekilde elimi gözüme götürüyor ve
rahmetliyi nazikçe gözümden çıkarıp selametle, allah günahlarını affetsin diyip
rüzgara doğru bırakıyor onu…
Tanrım korku filmi gibi!
Iıyk gözüme ölü kaçtı olm!!!
Öööğğğğ… Lenslerimi çöpe
atmalıyım hemen! Yanımda kaç tane yedek lens getirdim acaba?
(Bu arada okuyucu normalde hep
biri gözümde diğeri yedek 2 lens ile yolculuğa çıkarım. Nepal ve Hindistan çok
tozlu memleketler olduğundan yanınıza boool yedek lens alın diye uyarim
sizleri. Hatta gözü temizleyen damlalar… Gözümdekini yola çıkmadan yeni açıp
takmış olmama rağmen 3. günün sonunda lens 2 aydır gözümdeymiş gibi tozdan mefta
oldu! Günlük tak-çıkar-atlar belki de böyle bi coğrafya için daha uygun olur.
Gezgin tecrübesi infosu)
Tam ben gözüme kaçmış rahmetli külü
şokunu atlatmaya çalışıyordum ki rehber, bazen iyi yanmadığı için kemiklerin su
da yüzdüğünü söyledi!!!
Ah Hindistan diye tutturan
hücrelerimi…
Mexicaya filan gitseydik ya!
Şimdi kafamızda kocaman meksikan
şapkaları elimizde tekilalı kokteyller keyif yapmak varken…
IIyk! Allahım… Çok pis kokuyooo…
Tam bu sırada karşıdaki ölü yakıcı beni duymuş gibi ateşe sandal ağacı yaprağı
atmaya başladı… At anam, at ama yani bi tek sen dilsin ki aynı anda 5 kişi…
Hangisinin kokusuna yetecek 3-5 yaprak… Allahım kusucam şimdi mübarek yere
diyip maskemi ağzıma, burun deliklerime iyice tıkıştırıyorum…
Çok ilginç bir yer… Ortama, kokuya
biraz alıştıktan sonra gitmeyip küçük stupaların dibine çömüp hayatın ve ölümün
iç içeliğini huşu içinde izleyip bi tür aydınlanma yaşamak istiyorsunuz ama
gözüme ölü külü kaçmış kadınım olm! İlk gün için kaldırabileceğimden, çok aydınlanmış
ve kültürle iç içe olmuş durumdayım yani… Benim için yeterli… İçimden bi saykokilır
çıkıp, helva niyetine, maymunları ateşe atıp maymun kızartma yapıp ölünün
anısına maymun kızartma dağıtıyooos diyen bir kadın çıkartmaya gerek yok bence…
Deneyimlediğimiz eşsiz kültürel
şoktan herkes şaşkın, rehber ilk bölümün iyi geçmesinden mutlu hadi dedi… Şimdi
otelimize…
Kaldırması, anlaması zor
olabilecek müthiş bir deneyim… Evinizden kmlerce uzakta bambaşka bir kültürün
ve dinin özel bir ritüeline şahit olmak… Şok edici, ürkütücü, korkutucu,
şaşkınlık verici ama size ters gelse de anlamasanız da sonuçta o insanların
inançları… Ortama alıştıktan sonra yaşadığınız deneyimin müthişliğine kendinizi
bırakıyorsunuz… Ve o insanların inançlarına saygı göstererek inandığınız ne ise
içinizden, hayata veda etmiş o insanlar için veda duaları okuyorsunuz…
Sonuçta dini olan her yapı
kutsaldır… Sizin inancınızdan farklı olsa da orası maneviyatın yaşandığı yer… İçinizden
dua etme isteği geliyorsa hangi dinin mekanı olduğunun bir önemi yoktur…
Tanrım bu toprakları, bu kültürü
görmemi sağladığın için minnettarım…
Rüzgar külleri ve dumanı
savururken, çanlar çalıyor, ayinin müziği sizi etkisi altına alıyorken,
sevgilimle 2 adım ötemizde ölü yanarken birbirimize sarılıyoruz…
Yaşam ve ölümün uyum içinde vukuu
bulduğu yerde biz de yaşamın örneğiyiz…
Geldiğin için teşekkür ederim
diyorum…
Gri gözleriyle bana gülümserken
ben ona olan sevgimi ifade etmek için, bilmiyorum seni şurda yakabilirim
biliyosun di mi, tikkatli ol diye geyik yapıyorum…
Gözüne ölü külü kaçmış kadınııım
olm, dünyanın çatısının bi kat altındayım*, her türlü yakarım tikkatli olun
yaniii!
:p
(Çatı olarak Tibet’i görüyor
dünya, o yüzden çatı katının bi altı)
Ve bu arada ilk önce şehir turu
yapıp, 2 tapınak görüp sonra ölü yakma ritüeli görseydik kültür şoku yaşamadan
alışsaydık bu topraklara daha iyi olurdu… 40 defa gelmiş rehber ile biz
birmiyiz olm duygusal açıdan?
DULİKEL
Şimdi bu bölge iyi ve güzelde,
gitmesi dönmesi harbi eziyetli olduğu için içimden verdiğim parayı geri
veriiiin diye arızaya geçmek isteyen emekli bi albay tiplemesi çıkarmadı diiil
!
Tamam yeşillikler içinde, bi yanı
uçurumlu, yerel mimari örneklerini ve yerli halkı- köyleri göre göre yaptığınız
ve sonunda da Nepal yerine kendinizi Vietnam’da sandığınız bir doğal güzellikte
buluyorsunuz ama aaaay o ne eziyetli yoldu olm!!!
Muson yüzünden asfalt filan
kalmamış… Karşıdan araba gelmesine rağmen inatla birbirini sağlayan kamyonlar,
otobüsler, motorlar… Kaza olmasın diye hafifçe sola kırınca ya yoldaki çukura
girip hopluyorsunuz ya da şoförünüz usta değilse kendinizi yamaçtan aşşa bi ahşap-tuğla
yerine betonarme ile yapılmış pagoda tarzlı bi binanın çatısında bulma
ihtimaliniz çook yüksek!!!
Allahıııım hoplaya, zıplaya,
selavatlar getire getire, her yerden eksik olmayan tanrıları Şiva’nın
resimlerini göre göre Şiva’ya dua ede ede, adını Kubilay Han’ın mimarı
Arniko’dan alan, şehirler arası yol olduğuna 1000 tane şahit gerekecek yolda
yolculuk yapmak!!!
Tamam kabul ediyorum
yerleşkelerden ve doğadan geçerken ki manzaralar çok güzel ancak, karşıdan
araba ne arabası kamyon gelirken göre göre sağlayan, durmaksızın havalı korna
çalan kaosta huzura gideceğiz diye asabı bozmaya değermiydi yahu?
Bu yolculuk anlatılmaz bebeğiiim,
yaşanır! Wallahi ilk defa bir seyahatimde ölücem diye korktum!
Bir yandan korkup diğer yandan
eğleniyorsunuz da…
Hindu ya da Budist olmadan
ermenin sırrına vakıf oluyorsunuz bu yolculukla…
Kendi içinde düzeni bulunan kaosa
kendinizi bırakmak ve oooom olmak...
Otele giderken hepimiz erdik olm!
Bir süre sonra karşıdan üstünüze
gelen bir minibüs, bir kamyon ve aradan geçmeye çalışan motosiklet görüntüsü
alaaa allaaaah öleceeeez hissi yaşatmıyor size… Gel her iki aracın yolcuları
ahbap olacak kadar yakın geç, sürtmeden, camları patlamadan geç, aferin derken
buluyorsunuz kendinizi…
Genişliği 2 arabalık yolda, 4
hatta 5 şeritli yol yapmak…
Zevkine çaldıkları havalı
kornalarla onlar eğlenirken, ah keşke kulak tıkacı getirsemiydik demek…
Taşlı, çukurlu yolda şoförünüz
hem sağlayıp hem de arkasındakine yol vermeden, karşıdan sağlamış gelenle
çarpışmamak için hamle yaparken siz sarsıntıdan koltuklarda zıplarken
kalçanızın kemiklerinin sağlamlığını test ediyorsunuz… Walla eskiden sağlamdı
ancak bu gezi sonrası garanti veremicem beeep…
Allahım ne maceraaaa!!!
Otele varıncaya kadar, inşallah
Hindistan yolları böyle değildir diye geçirdim aklımdan… Yoksa sevgilime seni
yakarım diye takılırken o beni yakacak!
Hiho hoooyt!
Birbirimize gülümsüyoruz ama
seyahatin geri kalanı için ikimizde de endişe en üst seviyede!
Heee Nepal, doğal güzellik,
Budizm mudizm…
Çok şahane…
Oda buda bu da buda…
Laaaaaayn hoplatmadan!!!
Otel tepede yeşilliklerin içinde…
Evet buraya büyük valizlerin
çıkması zor…
Rehber, şoför, otel görevlileri
karayolun trafiğini keserek bizi karşıya geçiriyorlar ve otelin merdivenlerini
tırmanmaya başlıyoruz…
Nefis bir doğal güzelliği var
otelin…
Şiva’ya şükürler olsun sağ salim
geldik gelmesine de bu yolun bi de dönüşü var!
O maaay gooood! Yarını düşünmek
istemiyorum… Karadeniz doğumlu biri olarak zümrüt yeşilinin ve nefis çiçeklerle
donatılmış bahçenin keyfini çıkarıp oooom olmak istiyorum… Ama önce yüzümü
yıkamak! Rahmetlinin anılarından iyice arınmak…
Efenim buranın gün doğumu şahane
olurmuş…
Katmandu Vadisinde Himalaya
tepelerinin en güzel göründüğü yermiş… O yüzden bu maceralı yolculuğu yapmışız…
Bizim gibi dağa tırmanamayacak gezginlere eşsiz dağ manzarası göstermek
istemişler iyi hoş etmişler de ufak bi detay var; Bu bölge sisli ve puslu bi
bölge! Şansımıza sis-mis-pus olmazsa gün batımı da gün doğumu da şahane olacak
ama… Ah okuyucu biliyorsun beni seven bi kutup ayum var! Anladığım kadarıyla
turdaki diğer insanlarında… Sise-pusa denk geldik göremedik! Göremedik ama aşağıdaki
ana yoldan gelen havalı korna seslerine karışan kuş sesleri eşliğinde
yeşilin-huzurun tadını çıkardık.
Yüksek bir bölge olduğu için tüm
gezi boyunca sıcaklığı en düşük yer burası oldu. Gitmeden evvel soğuk olur diye
uyardıklarından, tüm kış boyunca almadığım ama bu gezi için Calzedonya’dan
aldığım termal külotlu çoraplarım fazla geldi ve laaayn o çoraba o kadar para
vereceğime Free shop’dan bir değil 2 tane gerçek Cuba romu alırdım diye az
hayıflanmadım!
Ay napiiim okuyucu arada huysuz,
bıdı bıdı söylenen emekli bi albay hortluyo içimde… 35’den sonra yükselenin
etkisine giriyomuşsun ya… Yay üstüne Boğa olunca beleeee olunuyo demek ki…
:pppp
Sakin huzurlu, kırmızı tuğlalı 2
katlı bungolow tarzı mimarisiyle bu oteli sevdik…
Nepal ve Hindistan gezisi boyunca
gözlemlediğim şey, bahçeciliği-çiçeklendirmeyi çok sevdikleri oldu…
Saksıları duvar diplerine
dizmeyi, rengarenk çiçekler ile sizleri karşılamayı çok seviyorlar… Hatta
kaldırımlarda bile… Biz de olsa o güzelim toprak saksıları çalarlar… O
çalanlardan biri de ben olurum walla! :ppp
Nepal çömlekçiliği sever bi ülke.
Walla bi çömlekçi ustasının yanında çalışmak isterdim. Eeee seramik yapmış ve
bırakmış olsam da topraktan, çamurdan, üretmekten uzak duramıyorum… Belki bi
gün bi Nepalli çömlekçinin yanına giderim neden olmasın?
Ben Nepali’i çok sevdim okuyucu…
Asıl gidip görmek istediğim Hindistan olsa da Nepal beni daha çok etkiledi…
Bilmiyorum önümüzdeki yıllarda bi Nepal hatta Tibet’de… Heee piyangodan para
çıktı… :p
Neyse okuyucu, odamıza yerleşir
yerleşmez tipik bi yay olarak sevgilimi Vieeetnamaaaa gideliiim nolur diye
darlamaya başladım!
Adam daha bu gezi bitmeden hatun
yenisini planlıyor töbeee töbeee yapmadı… Olur dedi… : )
Du bakalım görcez… ;)
İlk günün yorgunluğuyla akşam
yemeğinden sonra erkenden odalarımıza çekildik… Bütün gece anayoldan gelen
korna seslerini duyacakmıyız diye merak ederken 11 civarlarında sesler kesildi…
Ana yol tatile girdi… : )
Odaya koydukları mumu yakıp, sketch
defterimi çıkarıp sketch yaptım…
Sonra mumu alıp dışarıya çıktım…
Önce babama sonra bugün bu
dünyadan ayrılışlarına şahit olduğumuz insanlara ufak bir uğurlama ritüeli de
ben yapıp sigara tüttürdüm… Buralara gelmek isteyen eşim-dostum için dilekte de
bulundum. Oralardan bize dua et diyenlere dua ettim… Sonra gün doğumu için sabah 5’de verilen
uyandırma da uyanabilmek için yatağa…
Askeri kamp mı tur mu belli diiil
leeem! :p
Walla nasıl uyudum bilmiyorum… Sabah
5’de gün doğumuna kalktığımızda sisin bize oyun yaptığını gördük… Doğan güneşi
göremedik…
Olsun dedik… Kmlerce ötede böyle
bi güzellik olduğunu öğrendik ama yani çok da gelinesi bi yer değilmiş… Nepal’e
ayrılmış bir 10 gününüz olsa belki evet… Ama 3 gün için… Ama yine de maceralı
yoluna rağmen ülkeyi tanımak adına güzeldi…
Uuw beybiiii otobüse binip
Katmandu’ya dönüş zamanı… Şehri gezmece zamanı da o bozuk yoldan tekrar yol
almak…
*Dulikel’deki otel; Dhulikhel
Mountain Resort. İnternet sayfasına girip Nepal coğrafyasına bakmanız için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder