Etiketler

14 Ekim 2014 Salı

Marakesh

Kara kıtanın kırmızı kenti Marakesh!
Nasıl anlatsam ki...
Palmiyelerin bu kadar yakışabileceği, kızıllığın bu kadar güzel durabileceği, ortaçağ ile şimdinin birlikte yaşayabildiği, masalla gerçeğin bir arada olduğu başka kent varmıdır? Yoktur?

Beyaz şehri arkamızda bırakarak 3 saat sürecek Casablanca-Marakesh yolculuğumuza gezimizin 2. günü başladık.

Ülkemde bayramın 2. burada 1. günü...
Namaz geç kılındığı için akın akın Casablanca'nın ünlü büyük camisi 2. Hasan Camisine gelenleri arkamızda bırakarak uçsuz bucaksız kızıl toprakların ve kaktüslerin bize eşlik ettiği nefis bir yolculuğa çıktık.

Benim için nefisti... Diğer yolcuları bilmiyorum...
Kırmızı-taşlı toprak sıradan değildi...
Uçsuz bucaksız kurak toprak işte yaa diyeceğiniz bir coğrafya değil...
Yol boyunca toprağın renginden dolayı nefis kerpiç evler, kerpiç duvarlar size eşlik ediyor...
Ve adamların kerpiç bir duvara bile sanat-hareket katmış olduklarını görüp her birini kaçırmamak için dört gözle cama yapışıyorsunuz...

Coğrafyanın-doğanın koşullarını çok güzel kullanmışlar...
Kaktüsler 'çit' görevi görüyor...
Kırmızı toprağın üstündeki taşlar duvar oluyor...
Kaktüs çitler çok ilginç ve hoştu...
4 tarafı dev kaktüslerle çevrili toprak parçaları...
Kırmızı ve yeşilin gülümseten uyumu...

Faslılar nane çayını çok seviyorlar...
Her yerde nane çayı! Şekersiz demesseniz şekerli geliyor... Ben kahveci olduğumdan rehberimiz Bora Taşkaya'nın önerisine uyup 'Nıs Nıs' larını içtim hep.

Yolda bir benzin istasyonunda mola veriyoruz ve nıs nıslarıyla keyif yaparken adamların peyzaj kültürlerine hasta oluyorum. Yok ya da az olunca 'yeşil' ne kadar değerli oluyor! Benzinliğin bahçesindeki peyzaj çalışması lüküs yazlık bölgelerimizdeki evlerde yoktur!!! 

Peyzaj çekimi yaparken otobüste yanımızdan geçerken çokca gördüğüm motorculardan bir tanesi gözüme ilişiyor...

Nefis bir motor ve nefis bir hatun!
Anaaaa Afrika'da, müslüman bi ülkede motorcu bi bacı! 
Ülkemde şehirlerarası bi yolda bu manzarayı görmem çok nadir hatta zor!

Bacı saçlarını sallaya sallaya kaskını çıkardığı anda 'ben şu motor işini çözmeli, ehliyetimi almalı ve burada yol yapmalıyım' diyorum!

Ülkeye bakarmısınız süprizlerle dolu!

Fotoğraflamaya-bakmaya doyamadığım kırmızı topraklı yollardan sonra şehre giriş yapıyoruz...
Rehberimiz bir şeyler anlatıyor ama ben sağır olmuş durumdayım...
Kırmızı kerpiç şehir surları ve etrafındaki palmiyeler, göğün maviliği beni benden alıyor ve çocukken dedemin anlattığı masallardan birine gidiyorum.

Marakesh, batılıların doğu ile kurduğu hayallerin gerçeğe dönüşmüş hali...
Nasıl anlatsam bilemiyorum? İstanbul'a gelen her ecnebi eski resimlerdeki tabloyu görmek ister yada usunda o hayal vardır... Hıh bende öyle bi hayal-gerçeklikteyim. Avrupalı-Doğulu müslüman bi ülkeden gelmiş ben batılının bize komik gelen-anaam cahilmisiniz yaa diye alay etiğimiz düşündeyim! Düşte değil gerçekteyim! Masaldayım ama gerçekteyim!

Anlatamadım... Neyse... hee diyin geçin :) 

Şehre girer girmez ilk durağımız ressam Majorel tarafından yaptırılmış botanik bahçesi oluyor. Bahçe yöreye özgü çeşitli bitkiler ve kaktüslerle dolu. Benim gibi kaktüs sevdalısı değilseniz normalde gelip görmezsiniz. Buraya millet akın akın Yves Saint Laurent'in evi olduğu için geliyor! 

Halka açık bir bahçeyken YSL parayı bastırıyor ve alıyor! Anam modacı bi sevgili mi yapmak gerek ne?! :p  Abi o evde-o bahçede aşkdaaa yaşanır, tasarımda yapılır! Öyle bi yerde yaşasam tasarımcının en ünlüsü olurum beeeea! :p 

İlk nane çayımı Jardin Majorelle'de tadıyorum. Yok anam ben almim... Hastayken bile almim... Ama sunum nefis! Çaydanlık, bardak, çaydanlığın üstündeki kırmızı örtü... Bene bene... Ben nane çayını sevmedim ama yanında verilen bademli kurabiyeyi sevdim... :) 

Bahçeyi saatlerce gezebilirdim... İlk orada Marekesh'e bir daha gelicem fikri düştü usuma :)

Ordan çıkıp Marekesh'in kalbine doğru yola koyulduk; Jemaa el-Fnaa'ya.

Bu meydana gelmeden önce Kuttubiye Camisine gittik. Dikdörtgen formda, Afrika ve Endülüs mimarisi izlerini taşıyan caminin minaresi Marekesh'te her yerden görünüyor. Sadece nazmaz saatleri içeriye girebildiğiniz caminin kapısından başımı uzatıyorum ve fotoğrafçılık anlamında çok başarılı olmayan bir-iki poz çekiyorum. 

Dış cepheden nefis fotoğraflar yakalıyorum ama... Kırmızı duvarlarına dokunmadan edemiyorum... Taş ve işçilik... Gizli mimar hastalığı dokunmak-hissetmek :) 

Güzel ama yorucu bir de acıktıran bir yolculuk yaptığımız için, ölüler meydanı anlamına gelen Jemaa el Fnaa'ya geldiğimizde kimse rehberi dinlemek istemiyor. Açıız açıııız biiiz nidalarımıza dayanamayan rehberimiz bize yemek yiyeceğimiz mekanları önersede onun peşinden ayrılmıyor ve hep beraber meydanı yukarıdan görebileceğimiz Cafe Farnce'a giriyoruz. 

Bayramın 1. günü olduğu için meydan boş. Biraz hayal kırıklığı tadı. Ama içimdeki Polyanla öyle boş halini her zaman görmen mümkün olmaz doyasıya fotoğraf çeksene diyor! 

Toprak kaplarda pişirilip servis edilen  Tajinlerimizi sipariş ediyor ve meydanın yukardan keyfini çıkarmaya başlıyoruz...

Kırmızı ve sarı...
Kocaman bir meydan... 
Tek-tük yeme-içme tezgahları, büyücüler, falcılar, maymun ve yılan oynatıcıları...
Meydanın arkasında alışveriş delilerini tutkuyla çağıran labirent Souk! 

Fas'da tavuk etine yeşil zeytin, kırmız ete erik koyarak pişiriyolar. Oooow tanrım... Yazarken bile ağzımın suyu aktı... Normalde ben kuzucu değil danacıyımdır... Allahım o nasssı nefis bi kuzu eti! Hele o erikler! Utanmasam bana bi kap pişmiş erik getirin dicektim! 

Nefis yemek ziyafetinden sonra şehri gezmeye devam... Souk bayramdan dolayı boş... Neredeyse in-cin top oynuyor... Paskalyada avrupaya gidilip tükkan dolaşılmazsa bayramlarda da müslüman ülkeye gidilmez! :)

Sanki dükkanları rehber kapamış! Alışveriş delisi hatunlar dükkanlar ne zaman açılır derdinde! Rehberimiz bayramların burada hala 'bayram' olarak kutlandığını ilk günden sonra hatrı sayılır dükkanın açılacağını söylese de kadınlar depresyona girdi! :))

Souk'un boş sokaklarında bize özel tur yaptıktan sonra şehri uzun yıllar yönetmiş, şimdilerde yahudi mahallesinde bulunan Ba Ahmed'in sarayı Bahia'ya gidiyoruz. Endülüs karşımda! Sarayın işçiliği nefis!Nefis ama Endülüs mimari açıdan daha etkileyici... Bu topraklardan gidenlerin yaptığı Endülüs'ten sonra, o mimarinin çıktığı yere gelince daha bi heybetli bir şeyler bekliyorsunuz... Ama kitabını okuyup filmini izlemek gibi bir tad buluyorsunuz... Mimari açıdan Endülüs diyorum... O Araplar daha iyi şşş ;)

Marekesh gecesiyle-gündüzüyle sizi hareketsiz bırakmayan bir şehir. 
Gelen turistlere ülkeyi nasıl tanıtsak-nasıl eğlendirsek diye düşünüp tek bir çadırda başlayıp eğlence imparatorluğu kurmuş Ali'nin yeri Chez Ali'ye gidip klasik turist eğlencesi yaşıyoruz ilk Marekesh gecemizde.

Yani gitmeseniz de olur, gitseniz de...
Adam binbir gece masallarını inşa ettirmiş...
Nefiiis bir yarım kuzu, ince köftelik bulgurumuzmuş bu ya dediğiniz haşlanmış balkabağı ile servis edilen yummy kuskus ve Marekesh şarabı eşliğinde at üstünde usta cambazlıklar yapan prensini izleyen bir prenses moduna da girebilirsiniz ya da klasik Türk olup masanızdaki insanların özel hayatını merakla öğrenmeye çalışıp-anın keyfini çıkarmaya çalışmayan bi huysuz da! :)

Yemek nefisti! Hele Fas şarabıııı !!! 
Yemekten sonra yapılan atlar üstündeki gösteri ise bana Sahra'ya gitmem gerektiğini hissettirdi!
Sahra'da at üstünde cambazlık yapan Araplar beni bekliyo sanırsam!
Ben de de ne hayal gücü var be arkadaş!!! Gidicem Sahra'ya bi tane at üstünde adam görmicem! Ama hayalim de at üstünde Sahra adamları var! :)))

Dedim ya Marakesh'in gecesi ayrı güzel gündüzü ayrı...
Unesco tarafından korumaya alınmış Jemaa el Fnaa'ya gece-gündüz gitmelisiniz!

Ortaçağ ile şimdinin kucaklaştığı, renkli, eğlenceli, sanki dünyanın merkeziyle-insanlıkla-köklerinizle buluştuğunuz bir mekan!

Nereye bakacağınızı şaşırdığınız, renklerin, binbir çeşit baharat kokularının ve tam tamların sizi sarıp sarmaladığı gerçek ama masal alemi bir yer!

Biraz dikkatli olmanız gerekiyor... Çalma-çırpma var... Hatunlara çok bi saldırı yok... Bizim metrobüslerimiz daha tehlikeli o anlamda! 

Seyyar dişçiden, büyücüye, daha önce hiç görmediğiniz, aklınıza gelmeyecek oyunculara, masal anlatıcılarına, bi tezgahta aynı anda balık-tavuk ve daha bisürü bişeylerin daha pişirilip satıldığı yeme-içme tezgahları...

Anlatılmaz ki!
Orda olup görmeli-koklamalı-duymalı ve hissetmelisiniz ve tadmalı!
Ama bizim Türkler aaaay yemem, aaay korktum, ay aaaay!
Kardeşim Fas'da ne işin var öyleyse!
Hadi geldin gece çıkma o zaman bu meydana!
Aaaa aaa!

Hayatımın ilk sümüklü böcüğünü burada yedim! Iyyk! Ama denemek istedim!
Yani leziz ama kullandıkları baharatlardan dolayı bana çok tuzlu geldiği için yiyemedim... Ha bide yutarken ıslak-kaygan... Ama 5.-6.dan sonra alışırdım da etfafımda 'aaay nasssı yiyon' tipleri olunca mahalle baskısı şeysi oldum :) 

Marakesh gece hayatı çok çeşitli...
Clubları nefis, biz Türklerin özlemini duyduğu kumarhaneleri filan...
Gruptaki herkes aradığını bir şekilde buldu!

Ben araştırmacı yazar modunda herkesin bi kere peşine takıldım!
Yazacam ben, görmem lazım diye!
Bi gün bu yazacam görmem lazımlarımdan başıma bi mok gelecek ya du bakalım! :))

Efenim biz Türklere sıradan yerler olmaasss... Nerde lüküslük biz orda. Mamounia Otelinin casinosu ve cafesi bizlerin müdavim mekanı oldu 2 günde! Allahım o nasssı bi otel! Siz din 7 ben dim 10 yıldız! İşte böyle bi coğrafya da öyle bir otelde kalacaksın ki masalın prensesi ol! 

Anam anaaam oy anam...
Wallahi parası-pulu olanları pek kıskanmam ama bu oteli gördükten sonra içimde çirkef kıskanç bi kadın hortladı!

Doğu-Arap masal diyarı!
Anlatamicam... Kıskançlığım hortluyo!
Sadece şunu söylim cafesinin bahçesinde bir kadeh şampanya içmek kaça maaal olursa ossun şifa niyetine gelebilecek bişeydi de para yoktu aq! :))

Lüküs hayatı deneyimleyip rehberimizi, tamam, sanat, kültür, siyaset bizi şişirdiğin-pişirdiğin dedik turu kadınları olarak gecelere akmak istiyoruz akıttır bizi! 

Wallahi ilk defa bi turda rehbere acıdım! 15 kadın tek adam! Hepsi de ayrı tellerden çalan, Marakesh gecelerine akmak isteyen! :)))

Rehberimiz bu geceden sağ çıkacakmıyız korkusunu duymamışsa şaşarım! Bizi müdavimi olacağımız Palais Jad Mahal'e götürdüğünde allahııım allahım hepimiz öyle mutlu olduk ki! Ertesi gün erken saatte Essaouira turumuz olmasına rağmen 12'den sonra çıkacak dansözleri bekleyip deli gibi eğlendik! 

Gece hayatı işini biliyorlar anacım! Coooool kadınlığımı bırakıp ben bile dansözle 2 göbek attım yaaa... :) 

Masalsıydı Marakesh!
Yazacak çok şey var...
Ama hayat devam ediyor... İş-güç ve sosyal hayat var... 
Üniversite dostlarım Asya kıtasında onlarla buluşmamı bekliyorlar...
Afrika'dan sonra Asya kıtası... ;)
Devam edecek anacım takipte kalın... :) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder