Etiketler

30 Kasım 2015 Pazartesi

Malta

Erikçiiii geldiiii hanııım...
Ne eriği?
Malta eriğiii!!!
4 gün boyunca 43 olmam şerefine şövalyelerle aşk yaşamaya gittiğim Malta'da eriğin 'e'sini görmedim! Anladığım kadarıyla biz bi erik cinsine Malta adını vermişiz... Vermişiz ama bundan Maltalıların haberi yok!
Malta adı eski Yunca'da bal ülkesi anlamına geliyormuş...
Orta Akdeniz'in ortasında, bir sürü uygarlığa ev sahipliği yapmış, kültür zenginliğini çok güzel harmanlamış bal gibi bir ülke Malta!
Hoş 4 gün boyunca balını değil şaraplarını tatmış bir gezgin olarak Malta şarap gibi bir ülke!
Hadi kırmim eski Yunanlıları da Malta ballı şarap gibin bi ülke diyeyim! ;)

TK'nın tarifeli dolmuş tadındaki A320 leri ile uçuyorsunuz Malta'ya. Sevmiyorum 320-200leri ben... Kısa mesafeli uçuş nolacak yolcu tıkış-tepiş gitse mantığındalar galiba! 

Gün batımının kızıllığı eşliğinde bizden 1 saat gerideki Malta'ya saat 17.30 civarlarında indiğimizde Luqa'daki havalimanı bana 'Aaaa Kıprıs Ercan burası' dedirtti. Tabi Ercan'ın 90'lı yılardaki mimarisi... :)

Havalimanı, christmas yaklaştığı için  kırmızı yeni yıl çiçekleri, Poinsettialar ile süslenmişti... Koca yapraklı poinsettiaların eşliğinde pasaport kuyruğuna girdiğinizde kraldan çok kralcı bir ülke olduklarını anlıyorsunuz.

İngiltere'ye adım attığınızda bu kadar önlem yok! Bağımsız bir ülkede olsak da eski İngiliz sömürgesiyiz biz, onların düzeninin fazlasını yapmayı seviyoruz der gibiler! 

Parmak izli vizem olmasına rağmen iki eliminde parmak izi alınıyor... Kapıda suçlu muamelesi gören bir ben değilim... AB pasaportlu olmayanlar ve bilmem-kaç defa adaya giriş-çıkış yapmış olanlarda fark etmiyor hepsini fişliyorlar! 

Son yaşanan olaylardan mı diye soruyorum...  Yooo cevabı alıyorum. Hep böyleymiş... 

Akşam akşam adaya gelince ilk gün görülecek pek bir yer olmuyor tabi... Sahil kıyısındaki otele yol almadan önce gündüzü ayrı gecesi ayrı güzel olan balıkçı kasabası Marsaxlokk ilk durağımız oluyor...

Adanın uygarlık geçmişinde kimler kimler yokki... Fenikeliler, Kartacalılar, Romalılar, Araplar, Fransızlar, İngilizler ve ucundan acık Osmanlılar... 

Ilık Kasım akşamüstünde kızıllık karalığa dönerken, küçük balıkçı kasabası bize geçmiş kültürleri hala yaşattıklarını gösteriyor... 21.yyda Fenikeliler karşımızda! Denizden bize gülümsüyorlar... Nazardan koruduğuna inanılan, kayıkların burunlarına yaptıkları gözler, rengarenk kayıkları fotoğraflamaya doymadığınız bir sanat eserine çeviriyor...
Başınızı sahilden karaya çevirdiğinizde sarı Malta taşı binalarda Arap mimarisinin hala günümüzde de kullanılan cumbaları... 

Bulduğu bölgedeki bir çok ülkenin anısı, tadı usunuza düşüyor...
Fas, Portekiz, Endülüs, hatta meydandaki katedralle taaa kmlerce uzaktaki Cuba'nın bir meydanı...

Akşamüstü karanlığında parlayan çivit mavisi kayıklar arasında dolaşırken çıplak ayaklı bir balıkçı çıkıyor karşıma... Kasım ayında ılık bir akşamda çıplak ayaklı bir balıkçı... Uslu uslu sahile vuran, özlediğim iyot kokusuyla beni gülümseten Akdeniz, hafiften yanmaya başlamış sokak lambalarının tatlı ışığında daha bir sararan renkli cumbalı taş binalar...Ve ben o an Malta'ya tutuluyorum. Hissettirdiği duygular yeterli... Gündüz gözü ile adayı görmeme gerek yok! 

Bıraksalar kalırım, geceyi huzurlu bir keyifle Marsaxlokk'da geçiririm... Ama otele gidip yerleşme, akşam yemeği sırasında ve gece yarısından sonra da sürecek doğum günü etkinliklerime hazırlanmalıyım... 

Otel başkent Valletta'ya yaklaşık 1 saat mesafede bulunan St. George's Bay'de. 

Malta'da mesafeler harita üzerinde kısa gözükse de gerçekte öyle değil... Git git bitmiyor yollar! Toplu ulaşımla bir yere gidecekseniz önce başkente otobüsle gitmeniz gerekiyor! Ordan indi bindi... Aşağı yukarı bir yere gitmek için en az 2 saati göz önüne almanız lazım! Bir de şanslıysanız otobüste yer buluyorsunuz yoksa ayakta! Bu arada otobüs şoförleri de maşallah pek bi sevimli!!! Azarlamakta hiç bir mahsur görmüyor adamlar! Turist memleketidir, otobüsün çoğu turisttir adamın umru değil! Kimisi kendince kimisi toplu ulaşım kuralı olan bir sürü şey için azar çakıyor size! Kısa bir süre önce günlük otobüs bileti varmış ama kaldırmışlar... Biletiniz 2 saat geçerli... 4 gün boyunca cimriliğimiz tutup 1.50'lik otobüs biletimiz yanmasın diye az koşturmadık! İnsanoğlu böyledir... Şaraba ne kadar para verdiğine acımaz, bilete acır! :) 

Bilmeden etmeden, otelim barlar sokağının dibinde çıktı! 43'lük bir çıtır başka ne ister! Her gece disco disco partizanilik burnumun dibi! O lalaaa! Malta gece hayatı maşallah pek bi renkli... Gay clubından, soyunan bacılara kadar ne ararsanız var tayni adada! Ama gel gör nefis şarap keyiflerinden sonra içimizdeki geeeençliği ortaya çıkarıp bi sabaha kadar depişemedik gece kulüplerinde! Hep yarın akşamlara kaldı! :)) Şarap içip çok bangırdamayan müzikler eşliğinde dans edip durduk... :) 

Malta'da mevsimine göre keyif alacağınız yerler var.
Kasım günü yerli halk denize girip Akdeniz'in tadını çıkarırken biz onları hep şarap bardaklarının puslu görüntüsünden izlemeyi tercih ettik...

Adanın coğrafyası her yeri farklı tatta koylarla donatmış! Dünyada koysuz bir çok yer varsa sebebi Malta'dır bence! Girintiler, çıkıntılar, küçük körfezler, büyük koylar... Şöyle bir sahil şeridinde yürümeye kalkıyorsunuz neredeyse 2kmde bir farklı bir alemde buluyorsunuz kendinizi! Düz bir şeritte yürürken burnu dönüyor ve bir sürü tekne ile burun buruna geliyorsunuz! 

Her yer doğal marina! Ve ilginçtir  Malta tekneleri lüks olarak algılamadığınız bir yer! Çok doğal, hayatın parçası! Sıra sıra dizilmiş, direkleriyle ıslık çalan, bazılarının fiyatını bile telaffuz edemeyeceğiniz tekneler size sıradan kayıkçıklarmış gibi geliyor! Zengin bir hayat, akıl alamadığınız miktarlar var etrafınızda ama size öyle hissettirmiyor! Çeşme Marinaya luvisiz gelmeyen Türk bacım buralarda kendini bir tuhaf hisseder walla! Bacım seni Cannes'a doğru alak... Buralar sana göre diil... ;)

Endülüs'e gittiniz mi? Gitmediyseniz gidin... Hatta, Geçmişin de Arap izleri taşıyan ülkeler turu yapın... Mimar-Sanat Tarihçisi değilseniz belki mimarinin peşinden gezmek anlamsız gelebilir ama nerde o eski Araplar?, günümüzde illallah ettiklerimiz aynı soydan mıdır değil midir sorunsalını birlikte tartışmak istemekteyim... :)

Uzuuun yıllar Arap egemenliğinde kalmış olan Malta'nın bir tek mimarisinde Arap etkisi görmüyorsunuz... Dilinde de... Şehir ve mahalle girişlerinde sizi 'Merhba' karşılıyor... Hoşgeldiniz demekmiş efem... Maltaca çoğunluğu Arapça'dan etkilenmiş olsa da İtalyanca-Fransızca ve İngiliz sömürgesi olmasından dolayı İngilizce'nin karışımı bir dil... Adamlar gelip geçen tüm uygarlıkları harmanlamışlar işte! 

Libya en sevdikleri Arap komşularıymış... Libya'lı zenginler son zamanlarda sahil kıyılarına yapılan ultralüks yüksek katlı binalardan kat alıyorlarmış... Adada bulunan tek camiyi de rahmetli Kaddafi yaptırtmışmış! 

Kıssadan hisse, tayni ada tüm memleketlerin zenginlerini kendine çekiyor! Ev alamıyorsan, tekneni park ediyorsun şekerim! Benim gibiler de kapıda yediği damganın ve cebindeki avronun miktarına göre konaklayıp-yaşıyor işte! Her kesime uygun çözüm var! :) 

Tarih-doğa görülecek bir sürü yer!
Avrupa'nın dördüncü büyük kubbesine sahip olan Santa Maria Assunta Kilisesi mustların arasında. Malta'da 365 tane kilise varmış! Neredeyse her güne bir dini festival! Biz de olsa yobazın allahı oluruz! Rönesans geçirmiş din farklı oluyor! Neyse efendim, Kubbesinin büyüklüğünden çok, 2. Dünya savaşı sırasında ayinin ortasında kubbeyi delip kilisenin içine düşüp patlamayan bomba için geliniyor buraya daha çok!
Waaay patlamamış haa! Kutsal, çok kutsal yer burası vs... Gittik kutsandık... ;) 

Beni en etkileyen yerlerden biri eskiden başken olan Mdina oldu. Günümüzde de 2 girişi bulunan surlarla çevrili eski kentte 400 kişi yaşıyormuş... Şehir kapısından içeriye girmeden, eski şehri görmeden, surların çevresinde yapılmış kentsel düzenleme beni hayran bıraktı. Eski bir kentsel tasarımcı olarak, milletin sur etrafındaki yeşil ve oyun alanlarındaki yaşantısına bakıp bizim surların tecavüz ve adam öldürme yeri olması içimi pek bi sızlattı!!! 

Hatalı, yüksek yapılaşma, kalitesiz mimarlık örnekleri olsa da Malta için şehirciliği çözmüş ve doğru kullanıyorları üzülerek söylüyorum... Yani keşke biz de sömürgeciliği yaşasaymışız! Fas bile kaldırımları ile beni kıskançlığa sürüklemişti! Biz bu şehirciliği başaramayacağız maalesef! 

Neyse efendim Mdina aristokrat ve zengin ailelerin oturduğu, eski şehre oturanların haricinde araba ile girilemeyen, mimarisine hayran kaldığınız bir yer! Devasa kapılardaki devasa kapı tokmakları ev halkının zenginliğinin işaretiymiş! Her bir tokmak kafam kadar olan şehirde yaşı kaç olursa olsun varacağım bir zengin asilzade arayarak dolandım!Evlerin kapısını çalıp varmıdır evlenecek adam diye sormadığıma pişmanım! :ppp 

Heybetli sarı taş binalar, renkli cumbalar, değişik formlardaki büyük kapı tokmakları, sokaklarda şövalye zırhları... Kalın duvarların ardında, 21.yy kıyafetleri ve teknolojileri ile geçmişte, bir masalda... 

Oturup saatlerce çizim yapma arzusu uyandıran bir sürü detay... Fotoğraflamaktan yorgun düşeceğiniz taş ve ahşap işçiliği... Cumbalar bizim kafesli cumbalardan çok farklı... Küçük bir taş çıkıntının üzerine camekanlı bir balkon kondurmuşlar ve perde yerine ahşap panjurlar... 

Maltalılar hala perde kullanmıyorlar desem doğru olur... Dışarda bildik yatak çizgili panjurlar, camların arkasında içer de katlanır panjurlar... Araplardan kalma mahremiyet hala devam ediyor...

Panjuru açık bir pencere çok nadir görüyorsunuz... Yaz olsa sıcaktan dolayı diyeceğim ama Kasım'da? Sokaklarda da çok insan yok... Herkes işinde-evinde... Kıbrıs'da da öyledir... Ada psikolojisi, yüzyıllardır genlerle gelen korunma dürtüsü mü? Heeey korsanlar yada Osmanlılar yok artık açın şu panjurları da meraklı mimar bi evinizin içine kafa uzatsın! ;) 

Her bölgede yeniden bir hikaye yazabilirsiniz...
Osmanlılardan korunmak için şövalyelerin inşa ettiği, duvarlar, kaleler günümüzde masalsı bir sanat eseri...
Yani aslında Osmanlılara teşekkür etmeleri lazım, onlardan korkmasalardı böyle yapılar yapılmayacak, gezilecek görülecek yerler, efsaneler, hikayeler, biraz da tarih olmayacaktı...  ;) 

Rabat, daracık sokakları ve cumbalı evleri ile yine insanı olduğu zamandan başka bir zamana ışınlıyor... Kasım'da bulutlarla oynaşan güneş yerine Haziran güneşinin sarı taşları tatlı bir sarıya boyayacak halini merak ediyorsunuz... 

Malta bana yazımı da gel gör diyip duruyor... Akdeniz'in mavisini, taşların sarısını,  buuuz gibi blushlarımı içip serinleyerek deneyimle diyor... 

Ben mi çok kolay baştan çıkanım yoksa Malta'mı çıkaran... Sevdiğim bir çok şeyin bir arada olduğu yer olduğu için her ikisi de! :) 

Malta şövalyeleriyle ünlü bir ada... Neredeyse adım başı onlardan bir iz... Evet adamlardan taşlar kalmışta genlerinden günümüze gelen taaaaş gibi şövalye torunu adamlar? Aaaa napim düz Maltalıyı! Bizdeki gibi büyük dedem paşaymış diye böbürlenen tiplerin Maltalısı olmadıktan sonra! Büyük, büyük, büyük, büyük,.... dedesi şövalyeymiş! diye bi selfi çektirip eşi dostu sosyal medyalarda kıskandıramadıktan sonra! :ppppp 

Şövalye torunu bulamadım ey okuyucu! O yüzden romantik hikaye yok! Taş var, şehir var kale var! :))

Başkent Valetta hiç görmedim San Francisco'yu çağrıştırdı bana! Bence de hööödöö?! Okuyucu! Sarı taşlı, daracık sokaklı, Arap mimarili şehir ve yokuşlarıyla ünlü Amerikan kenti! Valetta'nın yerleşim planı birbirini kesen sokaklardan bizlerin ızgara planlı dediğimiz türden... Ama şehir yükseğe kurulmuş... Tepeden bir bakıyorsunuz yürümek yerine, yokuş aşşa kaymayı tercih edeceğiniz yokuşlar var... Eeee böyle olunca hayal gücü geniş gezginimiz San Francisco'ya benzetti şehri... Ucundan acık oraya gitmek içinde bi totem de yapmış olabilir... Gezginin canı nerde nereye gitmek ister belli olmaaaz! ;) 

Başkente surlarla çevrili... Şehir kapısından adım atar atmaz sizi yeni parlamento binası karşılıyor. Eski ve yeninin uyumu! Yüzyıllar öncesinin surları ve modern mimari... Çok başarılı bir geçiş yapılmış... Modern yapı farklı bir zamanın ürünü olsa da itici gelmiyor, gözünüz taş-cam ve metal malzemeli yapıyı kabulleniyor.

Başkentte görülmesi gereken mustlar, Aziz John Katedrali, Üstatlar Sarayı ve Barraka Gardens... 

Aziz John Katedralini şövalyeler yaptırmış... İçerideki işçilik muazzam ancak buraya herkes ünlü ressam Caravaggio'nun eserlerini görmeye geliyor. Ooo beybi... Sen gel küçücük adada resim ziyafeti yaşa! Eserlere bakıcam diye boynum tutuldu! Tamam süsleme için tavana-duvarlara koymuşsunuz da bizimkisi de boyun yahuu! Hemi de boyun fıtıklı boyun! Walla canım bi İtalya yapmak istedi... Uffizi mufizi... Günlerce galeri gezim, sanattan kusayım! 

Bak Yine ecdadımıza bi teşekkürü hak ediyoruz! Rodos'dan sürmeseymiş Osmanlı şövalyeleri nerdeeeeeeğ böyle eserler! :p 

Malta'ya bir daha gelmem için sebep olan ünlü Üstadlar Sarayı varkiii, bişey yazamıyorum! Dışardan görebildim sadece! İçiniz gezmeye gittiğim gün Prens Charles gelecek kapalıyık dediler!!! Şimdi bu noktada biraz daha tarih bilip, düzgünce araştırıp yazmak gerekir ama yapmadan yazıyorum, Şövalyelik bitince Masonluk başlamışmış... Kardeşlik toplantılarının en önemlileri bu sarayda yapılmaktaymış... Üst düzey bi Mason değilseniz siz de aynı benim gibi dışardan cicim... :p 

Bir festivalleri varmış, o gün Başbakanın odası bile halka açılıyormuş... Baba Masonların toplantı odası bile!!! O tarihi hatırlamıyorum... Yazmamışım bir yere de! O tarihi öğrenip başbakanın odası değil ama masonların toplantı odasında selfiye and içtim! :p 

Yani kader-kısmet olayını böyle gezginken sevmiyorum! Ulan Çarrls amca gelecekse ne olmuş yani... 2 kafayı uzatıp göreydik ya! 2. seyahatimin parasını Çars'a yazıp isticem! :p 

Ünlü Barraka Gardens ise hayal gücüm sebebiyetiyle beni hayal kırıklığına uğrattı! Ben bildiğin çiçek böcek bahçesi bekliyorum! Meğersem, 3 şehire karşıdan bakan bir tepe üstünde günde 2 defa 2. Dünya savaşı sırasında ölen askerlerin anısına top atılan bi parkçıkmış! Yani ben bahçe diyemiyorum sorry! Ancak Ana limana ve 3 şehre bakan seyir terası pek bi keyifli... Bu arada Malta'da parklara çiçek yerine kırmızı süs biberi ekiyorlar!!! Kırmızı-sarı biberler ve yeşil yapraklar çok hoş renk katıyor sarı adaya.

3 şehir Vittoriosa, Senglea ve Cospicua Osmanlıdan nasıl korkup duvar mühendisliğini ve tasarımını geliştirdiklerini gördüğünüz bir yer! Oha leeem harbiden korkunçmuyduk bu kadar! Şehre 3 alengirli kapıdan giriyorsunuz... Ola ki Osmanlı kapılardan birini geçerse S'ler ve zikzaklar çizerek geçmek zorunda kalacağı diğer 2 kapı turist olarak sizi eğlendiriyor ama eminim zamanında askerleri hiiiç eğlendirmemiştir! 

Ben bu 3 şehir bölgesine doyamadım... Daha çok vakit geçirmek isterdim... Tepeden şehre girip daracık yokuşlardan aşağıya indiğinizde sizi bir yat limanı karşılıyor ki, tüm sosyal medyalarım da fotoğrafı 'hayat Maltalıya güzel leeeem!' nidasıyla yayınlandı!

Walla geçmişte o gelmiş-bu gitmiş hiiiç ağlamasınlar! Tarih onlara harika bir gelecek sunmuş! Adamlar her kültürü sahiplenip korumayı bilmişler... Eskiye saygıları da var! Onca sur biz de olacak oooo o çoktaaaaan gece kondu yuvasıydı! 

Gıcıklar! Eski esere saygılı-şehirciliği- kentsel tasarımı bilen ada! Eee İngiliz sömürgesi olmak bazen her ülke için kötü olmuyor! ;) 

Malta'nın yazları olmazsa olmazı Gozo adası! Ve Gozo adasında yer yüzü hareketleri sonucu oluşmuş ünlü Azure Window. Yani mavi pencere. 

Sliema feribot iskelesinden Gozo'ya gidiliyor. Şansımıza Akdeniz'in dalga şovu yaptığı bir güne denk geldi gidişimiz... İlk başta çok korktuk hoplayıp zıplayacağız diye... Şöyle bi hafifçe beşik yaptı feribotu sonra keyifle 30 dk süren feribot yolculuğumuzun ne zaman başlayıp-bittiğini bile anlamadık... Yazın herkes deniz keyfi için geliyormuş Gozo'ya. Gozo'lular çalışmak için hergün Malta'ya gidiyorlarmış... Maltalı saymıyorlarmış kendilerini... Gozo'lular onlar... Peki... 

Hava yağmur kıyamet, Akdeniz dalgalarını savurup duruyor ama Azure Window'u görmeden fotoğraflamadan da olmaz! Islandık efem! Bir yandan yağmur bir yandan Akdeniz'in dalgaları... Tüm günü tuzlu ve ıslak geçirdik! Normal de dalgalarla oynamayı-ıslanmayı çok severim ancak Kasım ayında, üstünü değiştirmenin imkansız olduğu bir günde... Elbet bir nevi delilikti! Ama tek değildim! Dünyanın 4 bir yanından turistlerle Akdeniz'in tuzuna bulandık! :) 

Şirin balıkçı kasabası Xlendi'ye geçmeden, adak kilisesine uğruyoruz... Her adak, dilek oluyormuş... Kilise yönetimi liste hazırlamış! Dileğin neyse işaretleyip sepete atıyorsun papaz efendiler alıp okuyorlar... Eee elbet mumda yaktık, dilekleri de işaretledik hatta kendimiz de bir liste yazıp attık sepete! Bekliyoruz... Kısmetse olacak ve dileğimiz olduktan sonra şükre gideceğiz! :)

Xlendi kasabası pek bi şirin bir yer... Ama gel gör balıkları pahallı! Şöyle adam gibi kocaman bir balık 50 avro! Kıyamadık... Şaraba, ortaya mezeye, deniz mahsulü sıpagettiye paraları kıydık... Restoranın sahil kısmını döven dalgalar, rüzgardan uçuşan saçlar, kadehteki şirazın güzelliği... Kim dönecek Malta'ya şimdi! restoranın üstündeki otele geç, cam önüne çök, şarabına dalgalar eşlik etsin...

Olmadı... 
Olamadı... :)

Malta'da şaraba, denize, keyfe doyamıyorsunuz!
Yağmur yerini güneşe bırakırken duygularınız, keyfiniz, kadehiniz değişip değişip duruyor...

Dönmeden bir gün önce beni Malta'ya aşık eden ilk gün gece vakti gördüğümüz  Marsaxlokk balıkçı kasabasına gündüz gözüyle bir çıkartma yaptık...
2 otobüsle gittiğimiz, gelmek kadar dönmenin keyif vermeyeceği uzun yolumuza rağmen çok kötü baştan çıktık!

Masayı donatıp nefis Malta şaraplarıyla makul bir keyif yaptıktan sonra şöyle bir yürür döneriz diyorduk... Kahve keyfi için açan güneşle kendimizi dışarıya atmamızla bu güzelliğe kahve olmaz diyip yeniden şarap sipariş ettik... 
Güneş yine gitti, yağmur başladı, havaya inat  çivit mavi gözlü kayıklar ava giderken, müziksiz olmaz diyip akıllı telefonlarımızla opera ziyafeti eşliğinde şaraplarımızı yudumlamaya başladık... Hava soğudukça biz ısındık... Huzur, mutluluk, neşe... Geçmiş, şimdi... 
Gözlerimizde rengarenk kayık dolu koy, ellerimiz de kırmızı şarap kadehlerimiz, kulaklarımız da Puccini...

Portekiz, Endülüs, bir ara Mardin, Fas... Eski sömürgenin izleri... Trafik İngiliz usulü, kanunlar-düzenler... Küçük İngiltere...

Malta keyif veren, küçük gözükse de büyük bir ada...
İsteyene kumar keyfi bile sunuyor...
Gece hayatı ne istersen...
Yemek? Deniz ürünleri sevmiyorsan tavşanı nefis! Sebze yemekleri de varmış ama biz görmedik, tatmadık...

Ben çok sevdim Maltayı... Kıbrıs'ın daha gelişmişi diyeyim, gelmek isteyen ona göre versin kararını...

Akdeniz'de bir adada, güneş, yağmur ve gökkuşağı ile şarap keyfi yapmadan bir kış geçirmeyin...  ;)

1 yorum: