Etiketler

30 Eylül 2012 Pazar

2012 Chios Deneyimlerim 2.gün 1. tefrika ;)

İlk günkü deneyimi aylaaar önce yazdım... ilk 3 günlük kalmalı gidişimin 2. gününü anca yazmaya başlıyorum...

Nerde kalmıştık, Türkiye'nin üstüne doğan güneşi izleyip uyumaya otele geri dönmüştüm...

Kaldığım otel Filoxenia'da sabah kahvaltısı yok... Sahildeki cafelerden birinde yerim bir şeyler diye bikinimin üstüne deniz elbisemi geçirip çantama haritamı attığım gibi çıkıyorum... Bu gün plan kuzeyi keşfetmek! Otelimin sokağının köşesinde bir pastane görüyorum ve Kıbrıs'dan tadını bildiğim ve çok çok sevdiğim zeytinli ve peynirli ekmekleri görüyorum vitrinde!!! Tanrım ne büyük bir mutluluk! Nasıl özlemiştim onları!!! 1 yuroya sabah kahvaltısı! Yiyecek bulmak kolay oldu da içecek zor oldu! Sabahın köründe bile frappe içmeyi sevdiklerinden Hot hot cafe... Hot nescafeeeee istediğimi anlatmakta baya bi zorlandım! Kahve makinesinin ılık suyunu 'hot' olarak algıladıklarından zeytinlimin hatrına somurtmadan kahvaltımı yapıııııp uzuuuun parkurum için yola koyuldum...

Arabanın debriyajına birazcık daha alışmış olarak yanda görmüş olduğunuz parkura başladım! Güneye ve kuzeye Sakız şehir merkezinden ayrılan yollarla gidiyorsunuz... İlla şehir merkezinin içine girecek Dimokratias caddesinden yola koyulacaksınız... :) Benim cahil cesareti ile denediğim parkuru pek tavsiye etmem... Kuzeyden güneye adanın yarısını debriyajı bitik kiralık bir arabayla virajlı dağ yollarından geçe geçe kat etmek çook ama çoook yorucu bir deneyim... 

Haritada var olarak gözüken bazı yolların olmadığını deneyimledim! hatta uçurumlarla burun buruna geldim. Turistleri geçtim bırakın yerli halkı anca keçi otlatan Sakızlı çobanların belki gidebileceği in-cin oynar yerleri keşfettim! Tabi sabah başıma gelecekleri bilmez mutlu-kendinden emin, her karşılaştığımızda kocası benimle sohbet ediyor diye kuduran, kocası sayesinde gezen kadına bebeem aslanlar gibi tek başıma keyifteyim yeaaa havası civası atan bir kendini beğenmişken gün sonunda dağları tepeleri aşıp da sakız göründüğünde neredeyse sevinçten göz yaşı akacak tırsak olarak döneceğimi bilemezdim! :))

Siz sakin sakin gidin gelin... Ralli modunda her yeri keşfedicem manyaklığına gerek yok! Yapan bi deli olmuş ve yazıyor işte yeter! :))

Çıktık açııık alınla... :) İlk geçtiğim yerleşke Vrontados oldu... Merkeze 4km uzaklıkta... Çeşme beachlerini aratmayan beachler burda... Ben fotoğraflamak için durmayıp yol aldım...


Daskalopetra çok şirin bir sahil yerleşkesi... Geçip gitmeyin derim... Azcık durun 2 adım yürüyün... ;)



Seneye 1 gece burada konaklamak niyetindeyim... 




Nefis bir yol... Bir yanınız deniz ilerde uçurumdan denize bakacaksınız... Diğer yanınız nefis heybetli dağlar... Çoğunlukla yolda tek başımaydım ve manzara güzelliğiyle mest ederken aynı zamanda da ürküttü! Hayal gücü baya geniş bir hatun olarak ortada ürkecek bir durum olmasa da coğrafyanın bana hissettirdikleri sebebiyle ürktüm! Bir adada olduğunuzu ve kaderinizin doğanın elinde olduğunu hissettiren bir parkurdu... Size öyle gelmeyebilir... ;)

İstisnasız her koy plaj! Soyunma kabini ve duşu olmayan tek bir plaj yok! 




Mavi domelu kilise pek sık görülmüyor Sakız'da... Mavi domelular için Santorini'ye gideceksiniz ;) Burası neresi emin değilim, Pantoukios olabilir... Tabelası yoktu... Yolun aşağısında bir yerleşim gördüm ve saptım!

Denizde bir heykel vardı... Yunanca yazdığı için ne heykelidir çakamadım! Vrontados denizcileriyle ünlü bir yermiş... Kristof Kolomb denizcilerini burdan seçmiş... Ona istinaden bir heykelmidir yoksa başka bir sebeple mi? Burada  Efe bey devreye girecek ve yazıyı okuduktan sonra sorularımızı yanıtlayacak... ;) (Efe bey kim mi? anlatırım sonra) 

Yolculuğun amacı keşfedilmemiş yer bırakmamaktı! Türkler buraya uğrar mı bilmem ama ben ülkem adıma ziyareti gerçekleştirdim ;)


Isıdoros burasıymış... Pek de güzelmiş... :)





Tayni bir şapelmiş! Gittim yanına kapalı... Herkescikler denize giriyor etrafından... Denizi bana hitap etmeyen türden olduğundan yoluma koyuldum...


Geçen seneden beri gelmek istediğim yerdeyim en sonunda! Lagada! Tekneli Türklerin balık yiyip döndükleri yer! Köşe yazarlarının ballandıra ballandıra restoranlarını anlattıkları yer!!! Hıh sonunda bende gelmiştim! Gelmiştim ama küçük molalarda içtiğim frappeler artık boşaltılmak istemekteydi... Öğlen sıcağında klimaya rağmen yol yapmanın bunaltısı bedenimde deniiiiiz çığlıklarına neden oluyordu... 

Serinleme ve boşaltma ihtiyaçlarım için kıvranırken sağ tarafımda tayni plajını gördüm! Biraz taşlıktı... Biraz mı? Çocukken Martı adasını izlemiş hayal gücü çoook geniş bir çocuktan h.g.çook geniş kadınlığa transfer olmuş benim için kesinlikle girilmemesi gereken bir plajdı ama artık dayanamıyordum... Ve arabayı kitleyip turuncu peştemalimi ve deniz gözlüğümü aldığım gibi koşturdum...

Plaja bu merdiven köprüyle geçiyorsunuz...





Merdivenli köprünün sol tarafındaki manzara! Benim çok hoşuma gitti burası!




Serinlemek gibisi var mı yaaa! Deniz çok taşlıklı olduğu için girmek ve çıkmak ızdıraptı! Ama su nefisti! Gidenlerin anlata anlata bitiremediği restoranlara gitmeden önce kuruma eylemim... ;)

Türkiyedemiyiiiiiiiiiiiim? Mönüler Türkçe!







Allahıııım onlar nee? Düşündüğüm şey mi? 







Eveeeeeeeeet ! Ahtapotlarım! Güneşte kuruyarak benim ağız tadıma uygun hale gelmeyi bekleyen bebekler bunlar! Hııııııım... Çiğ bile yerim ben onları... Oooof, şapır şupur... Yunanlılar ahtapotun suyu içinde kalmalı diyerek güneşte kurutuyorlar... Ve Türkiye'de böyle yapılmadığı için ben tayni bir tabağa oha para ödeyerek geviş getiriyorum! Ama burda çiğnemeden yutabileceğim nefis kıvamda oluyorlar! Türkiye'de ahtapot yiyemiyorum ben... Hem tadı hem fiyatı bana göre diiil! Biz sadece 3 tarafı denizle çevrili bir ülkeyiz... O kadar! Denizle ilişkimiz maalesef komşuyu kıskandırtan türde! :(

Langada'da benim müdavimini olduğum restoran O Passas oldu! Bu yaz 3 defa Langada'ya gittim ve her seferinde burda yedim. Diğer restoranlarla arasında fiyat farkı varmıydı bilmiyorum... Hiç umursamadım çünkü her seferinde lezzetle orgazm olunabileceğini bana kanıtladılar... Hııııııııııım hıııııııııım... Evet burda yemek yerken çıkardığım seslerle ülkemi, ailemi, eşimi-dostumu rezil etmiş olabilirim ama inanın hiiiiç umrum değildi! ;))))

Her yerde Türkçe mönü var!!!





Elbet klasik mönümü sipariş ettim! Ah Mythos bu satırları yazarken özlemin içimi titretti, gözlerim anılarımızla buğulandı... Ah aşkım... Vizemi çıkartır çıkartmaz sana koşacağım... Neee? seviyorum üleeeeyn! ;))

Greek salad ve favasız hayatta olmaz! Ben ki fava sevmez, evde ciyak ciyak kaçan hatun bir İzmir'in iki komşununkine vurgun! ;)



Ve ve veee ahtapot ızgaranın boyutuna bakın lütfen! 7 yuro! Siz daha küçüğüne ve lezzetsizine kaç gayme veriyosunuz? Kalamarı görüyomusunuz? Burası kalamarda süper! Böyle leziz kalamar yemedim ben!!!

Nefis köy ekmeklerini banacan banacan nefis zeytinyağa! Kibar kibar tadına varamazsıııııın! Of yaaaa canım nassı çekti!!!
:( Neyse Çeşme2deki evin buzdolabı senelik feta stoğumuzla dolu... ;) Mythosları stoklamak imkanlı olmuyor onlar daha çabuk bitiyor ;))

Adet burda tatlı olarak dondurma! Önümde uzuuun bir parkur olduğu için nefis yemeklerle sadece 1 tane Mythos içtim... Hesabımı ödeyip kalktım... En fazla hesabı burada ödedim neden? Annemin sevdiği şaraplardan gördüm, satıyomusunuz dedim satarız dediler yediklerim içtiklerim ve 2 şişe şarapla 48 avroya çıktım burdan... Tüm yaz boyunca ödediğim en yüksek hesap bu oldu! Pişmanmıyım kesinlikle hayııır! :)

Gün çoook uzun bir gündü... ikiye veya 3'e bölerek anlatacağım bu günü... Girmediğim nefis delik kalmadığı için ve her yeri de sizinle paylaşıp Sakız'ı tanıtmak istediğimden siz manzaraya bakınırken ben günün devamını 2. yazıda yazmaya gidiyorum...